Yeni Müslüman olmanın bütün zevk ve heyecanını içinde taşıyan Vâsile, Resûl-i Ekrem Efendimizle ﷺ sabah namazını kılmak için can atar. Namazdan sonra Resûlullah, daha önce hiç görmediği bu yabancı simanın kim olduğunu sorar. Vâsile kendini tanıtır ve Resûlullah ile anlaşma yapmak üzere geldiğini ifade eder. Resûlullah Efendimiz, “İstediğim ve istemediğim her şey üzerine anlaşma yapar mısın?” diye sorar.
Vâsile, “Evet.” der ve Peygamberimizin bütün emirlerine uyacağına, sözünden hiç çıkmayacağına dair kesin söz verir. Resûlullah ﷺ o esnada Tebük Seferi için hazırlıklar yapmaktadır. Vâsile de çoktan hazırdır, fakat yol uzundur. Bineği yoktur. Kâ’b bin Ucre kendisine bir binek temin eder ve İslam ordusuyla birlikte sefere çıkar.[1]
Bundan sonra üç sene müddetle Peygamberimizin hizmetinde bulunan Hz. Vâsile, bu bakımdan Resûlullah’ın yakın sahabilerinden sayılır. Suffe Medresesi’nde de uzun müddet kaldığı için Suffe ile ilgili birçok hatırası vardır.
Nitekim Suffe Ashâbı bir ihtiyaçları olunca, ulaştırmak üzere, Resûlullah’a Vâsile’yi gönderirlerdi. Bu meseleyle ilgili bir hatırasını şöyle anlatır:
Ben, Suffe Ashâbı’ndandım. Suffeliler açlıktan şikâyet ettiler ve Resûlullah’a gidip yemek istememi söylediler. Ben de Resûlullah’a gidip Suffe Ashâbı’nın açlıktan şikâyetçi olduklarını söyledim. Resûlullah, Hz. Âişe’ye, yanında bir şey olup olmadığını sordu. Hz. Âişe, yanında “tirit” denen et suyundan başka bir şey olmadığını söyledi. Tiridi derin bir kapla Resûlullah’a getirdiler. Suffelileri 10’ar kişilik gruplar hâlinde çağırdım. Resûlullah, kendilerine, “Oturunuz, Bismillah!” buyurdu. Suffe Ashâbı, 10 kişiye yetebilecek yemekten yediler, fakat hiç eksilmediğini gördüler. Resûlullah, sonunda bana ‘Yâ Vâsile, bunu böylece Hz. Âişe’ye götür.’ buyurdu.”[2]
Hz. Vâsile buna benzer bir hadiseyi de şöyle dile getirir:
Biz Suffe’de bulunurken Ramazan ayı gelip de oruca başlayınca, iftar vakti her birimizi biat ehlinden biri iftara davet eder, götürürdü. Bir akşam hiç kimse gelmedi. O gün hiçbir şey yemeden sabahladık. Ertesi akşam da kimse gelmeyince Resûlullah’a gittik, durumu anlattık. Resûlullah, hanımlarının yanında yiyecek olup olmadığını sordu. Hepsi de yanlarında yiyecek bulunmadığını söylediler. Daha sonra mübarek ellerini açtı ve şöyle dua etti:
“Allah’ım, Senin fazlından ve rahmetinden istiyorum. Rahmet Senindir. Senden başka kimsenin değildir.”
Resûlullah duasını henüz bitirmişti ki, birisi geldi. Kızarmış bir koyun ve ekmek getirdi. Resûlullah bizim önümüze koydu, biz de doyuncaya kadar yedik. Daha sonra Resûlullah şöyle buyurdu:
“Biz, Allah’ın lütuf ve merhametini istemiştik. İşte bize Allah’ın lütfu… Rahmetini de öbür dünyaya bıraktı.”[3]
Hz. Vâsile, Resûlullah’ın ilim talebelerinin giyim hususunda karşılaştıkları mahrumiyeti de, “Ben Suffe Ashâbı’ndandım. Hiçbirimizin üzerinde tam bir elbise yoktu.” şeklinde ifade eder.
Saadet Asrı’nın ışığı ve cazibesiyle bütün dünyayı çağımıza kadar ışıklandıran yıldızları, işte böylesi fukaralık, zaruret ve mahrumiyet içindeydiler. Fakat Resûlullah’a öylesine bağlanmışlardı ki, onun karşısında her şeyi unutuyorlardı…
Bununla beraber, Peygamberimizin onların gelecekte görecekleri ve bolca istifade edecekleri nimetleri de bir mucize olarak haber veriyordu. Şöyle diyordu, o Yüce Resûl:
“Siz benden sonra buğday ekmeğine ve zeytin yağına doyacaksınız. Türlü yiyecekler yiyeceksiniz. Güzel elbiseler giyeceksiniz…”
Vâsile, rivayetin devamında, “Hakikaten çok geçmeden, Resûlullah’ın dediği çıktı, aynen yaşadık. Türlü yiyecekler yedik, güzel elbiseler giydik ve çok bineklere bindik.” der.[4]
Rivayete göre Hz. Vâsile bir müddet Basra’da kalır. Daha sonra Şam tarafına gider. Humus ve Şam civarında bulunur. Emeviler zamanında Hicrî 83 yılında 100 yaşındayken vefat eder.
Son olarak onun rivayet ettiği bir hadisi nakledelim: “Resûlullah’a ‘Irkçılık nedir?’ diye sordum. ‘Zulüm ve haksızlıkta milletine yardımcı olmandır.’ buyurdu.”[5]