Hz. Osman, Rukiyye ile birlikte sıkıntılı, fakat mesut bir hayat yaşamıştı. Şimdi ise hem öyle bir hayat arkadaşını kaybetmiş, hem de Resûlullah ile olan akrabalık bağı kesilmişti. Bunun için çok üzülüyordu. Peygamberimiz bir defasında onun bu hâlini görünce, “Ey Osman, niçin bu kadar üzüntülüsün?” buyurdu.
Hz. Osman, “Yâ Resûlallah, ben üzülmeyeyim de kim üzülsün?! Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım; daha mühimi, sizinle olan akrabalık bağım koptu!” dedi.
Peygamberimiz ﷺ, Hz. Osman’ı müjdeledi. Cenâb-ı Hakk’ın Ümmü Gülsüm’ü de kendisine nikâhlamayı emrettiğini haber verdi. Hz. Osman buna çok sevindi.
Kısa zamanda düğün hazırlıkları tamamlandı. Düğün yapıldı. Bu mesut evlilik Hicret’in 3. yılında gerçekleşti. Böylece Hz. Osman ikinci defa Peygamberimize damat olma şerefini kazanıyordu. Bundan böyle “Zinnûreyn [İki Nur Sahibi]” unvanıyla çağırılacaktı.
Hz. Osman ile Ümmü Gülsüm (r.anha) altı yıl birlikte mesut bir hayat yaşadılar. Fakat Ümmü Gülsüm de (r.anha) yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak Hicret’in 9. yılında vefat etti. Cenaze namazını Peygamberimiz ﷺ kıldırdı. Ümmü Gülsüm’ün vefatı, Peygamberimizi de, Hz. Osman’ı da mahzun etti. Bu arada Resûlullah ﷺ, “Şayet 10 kızım olsaydı, hepsini teker teker Osman’a nikâhlardım!” buyurarak ona olan sevgisini ifade etti. Bu söz Hz. Osman için büyük bir teselli oldu.[1]
______________________________________
[1]Tabakât, 8: 38; Müstedrek, 4: 49.