Hicret’in 9. yılıydı… Rumlar Müslümanları tamamen ortadan kaldırmak için 40 bin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Peygamberimiz bunu haber alınca hemen hazırlığa başladı.
Hava çok sıcaktı. Hasat mevsimiydi. Üstelik kıtlık da vardı. Böyle iken birkaç kişi hariç bütün Müslümanlar bu orduya iştirak ettiler. Ellerinden gelen maddi manevi desteği yapmaktan geri durmadılar.
Katılmayanlardan bir kısmı vardı ki, bunların hiçbir mazereti yoktu. Fakat bazıları bu orduya sırf maddi imkânsızlıkları sebebiyle iştirak edememişlerdi. İşte Tebük Seferi’nden bu sebeple geri kalanlardan biri de Ulbe bin Zeyd’di (r.a.).
Hz. Ulbe fakirdi. Yol azığı ve binek temin edememişti. Fakat bu sefere katılmaya can atıyordu. Kendisi gibi olan arkadaşlarıyla Resûlullah’ın ﷺ huzuruna çıktı. Üzgündü, gözü yaşlıydı. Resûlullah’tan kendisine binek temin etmesi ricasında bulundu. Peygamberimiz, “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” deyince gözyaşları içerisinde geri döndü. Biraz sonra da bu durumda olanları rahatlatan şu âyet-i kerime nazil oldu:
“Şu kimseler üzerine de cihada katılmadıkları için bir günah yoktur ki, sana her gelişlerinde ‘Sizi bindirecek bir şey bulamadım.’ derdin. Onlar da cihat için harcayacak bir şey bulamamanın üzüntüsüyle gözleri yaşla dolu olarak dönerlerdi.”[1]
Hz. Ulbe, o gece uyuyamadı. Kalktı, bir müddet namaz kıldıktan sonra şöyle dua etti:
“Allah’ım, cihadı emrettin, bizi ona teşvik ettin. Ama ne bende, ne de Resûlünde beni savaşa hazırlayacak imkân yoktur. Allah’ım, ben de sadaka olarak, malıma, canıma, şeref ve haysiyetime tecavüz eden bütün Müslümanları affediyorum.”
Ertesi sabah Peygamberimiz, “Bu gece herkesi affeden kimse ayağa kalksın.” buyurdu. Kimse kalkmadı. Resûlullah ﷺ sözünü tekrarladı. Bu defa Hz. Ulbe kalktı ve “Benim yâ Resûlallah.” dedi. Peygamberimiz onu müjdeleyerek şöyle buyurdu:
“Seni müjdelerim! Allah’a yemin ederim ki, yaptığın bu bağış, kabul edilen sadakalar arasına kaydedilmiştir.”[2]
Hz. Ulbe bu müjdeye çok sevindi. Böylece hâlis niyetinin mükâfatını görmüştü…