Hz. Osman’ın İslam’ın saadet dolu sînesine koşuşunu, Hz. Talha b. Ubey­dullah takip etti.

Ticaret maksadıyla bir seyahate çıkmıştı. Busra panayırında bulunduğu bir sı­rada, oradaki manastırda yaşayan bir rahip, “Bu pazar halkı içinde Mek­ke’den kimse var mı?” diye seslendi.

Hz. Talha, “Evet, ben Mekkeliyim” deyince rahip, “Ah­med zu­hur etti mi?” diye sordu.

Hz. Talha, “Ahmed kim?” deyince de rahip, “Abdullah b. Ab­dül­mut­ta­lib’in oğludur! Mekke, onun zuhur edeceği şehirdir. O, peygamberlerin sonuncusu­dur! Kendisi, Harem-i Şerif’ten çıkarılacak, hurmalık, taşlık ve çorak bir yere hicrete mecbur bırakılacaktır” cevabını verdi.

Rahibin bu sözleri Talha’nın dikkatini çekmişti. Mekke’ye gelir gelmez hal­ka, “Yeni bir haber var mı?” diye sordu.

“Evet…” dediler. “Abdullah’ın oğlu Muhammedü’l-Emin, pey­gamber oldu­ğunu iddia etti. Ebû Kuhâfe’nin oğlu Ebû Bekir de, ona tâbi oldu!”

Bunun üzerine derhal Hz. Ebû Bekir’in yanına vardı ve “Sen, Muhammed’e tâbi oldun mu?” diye sordu.

Hz. Ebû Bekir, “Evet…” dedi. “Ben ona tâbi oldum. Sen de git, ona tâbi ol! Zira o, insanları hak ve gerçek olana davet ediyor!”

Hz. Talha da rahipten duyduklarını Hz. Ebû Bekir’e anlattıktan sonra, bera­berce Allah Resûlünün huzuruna geldiler. Derhal Müslüman olan Hz. Talha, rahibin söylediklerini anlatınca da Peygamber Efendimiz gülümsedi.[1]

Müşrikler, Hz. Talha gibi faziletli bir insanın da Müslüman olmasına ta­hammül edemediler. Ku­reyş’in azılı pehlivanlarından Nev­fel b. Adviye, onu bir ipe bağlayıp işkenceye uğrattı.

Genç yaşta İslamiyetle şereflenen Hz. Talha, cennetle müjdelenen on saha­beden biridir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun hakkında, “Yeryüzünde yürü­yen bir şehide bak­mak isteyen, Talha’ya baksın!” buyurmuşlardır.[2]

Son derece cömert ve cesur bir sahabe idi. Uhud Harbi’nde Peygamber Efendimize atılan oklara elini tutmuş ve bu yüzden parmakları çolak kalmıştı. Aynı harpte seksene yakın yara aldığı halde Re­sû­lul­lah’ın yanından ayrılma­mıştı.[3]


________________________________________________

[1] İbn Sa’d, Tabakat, c. 3, s. 214-216; İbn Hacer, el-İsabe, c. 2, s. 220-221.
[2] Buharî, Sahih, c. 2, s. 107, c. 4, s. 211-212.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 3, s. 219; İbn Hacer, a.g.e., c. 2, s. 221.