Varlık âlemini en harika bir şekilde yaratan, tüm varlıkları birer sanat harikası, birer hikmet levhası şeklinde nakşeden Halıkımız, bize varlıklardaki bu güzellikleri görüp anlatacak ve hikmet levhalarını okuyup tanıtacak bir rehber göndermesi hikmetinin gereğidir. Çünkü anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa manasız bir kâğıttan ibaret kalır. İşte kâinat da böylesine derin manaları içeren mükemmel bir kitap gibidir.

Madem yaratıcımızın hikmeti bir rehber ve muallim gerektirir, elbette göndereceği rehber veya muallim, akıl ve şuur sahibi olacaktır. Madem akıl sahibi olanlardan seçecektir, o halde hem kabiliyet olarak, hem de ahlak olarak en mükemmel bir yaratılışta yaratılan bir kulu tercih edecektir. İşte bu kul dost ve düşmanların ittifakıyla Hazreti Muhammed ﷺdir.

Hazreti Muhammed ﷺ, Cenab-ı Allah’ın biz kulları için seçtiği örnek şahsiyet ve muallimdir. Peygamberlik vazifesini yüklenen tüm peygamberler gibi, O da İlahi davayı yaymaya başladığı zaman insanların inkârlarıyla karşılaşmıştır. Allah’ın âdeti üzere, her peygamber (as) davasını ispat için bazı mucizeler göstermiştir. Mucize, karşısındakini aciz bırakan fiillerdir. Yani muhatabın yapmaya aciz olacağı ve gücü yetmediği bir fiil göstermektir. Bu fiil her ne kadar peygamberin fiili gibi gözükse de, aslında o peygamberin eliyle Allah’ın göstermiş olduğu bir fiildir, yani fiilin gerçek sahibi Allah’dır. Demek peygamber mucizeleri, peygamberler tarafından muhataplarının yapmaktan aciz olacakları fiillerle müminlerin imanlarını güçlendirmek ve inanmayanların da iman etmelerine vesile olmak için Allah tarafından yaratılmış fiillerdir. Örneğin, “bir elin parmaklarında çeşme gibi suyun akması” bir insanın yapmaktan aciz olduğu bir fiildir. Peygamberimiz ﷺ ise, Allah’ın izniyle susuz kalmış ordusunu beş parmağından, beş musluklu bir çeşme gibi akan su ile susuzluklarını gidermesi[1] bir mucizedir.

Hazreti Muhammed ﷺ’in en büyük ve ebedi mucizesi Kur’an’dır. Kur’an’ın söz söyleme sanatı, bilimsel alandaki haberleri, ilmi çevrelerin buluşlarına ilham olacak beyanları ve gelecekten verdiği haberler gibi, binlerce mucizesi ispatlanmıştır. Zaman geçtikçe Kur’an gençleşmekte ve yeni yeni mucizevî yönleri tespit edilmektedir.

Peygamberimizin ﷺ Kur’an’dan sonra en büyük mucizesi ise kendi zatıdır. Yani Onda ﷺ toplanmış en üstün ahlak ve kabiliyetler, mucize derecesinde hususiyetler taşımaktadır. Öyle ki, önceden bir Yahudi âlimi olan Abdullah bin Selam gibi pek çok sahabe, sadece simasını görmekle “Bu simada yalan yok, bu yüzde hile olamaz!..” diyerek iman etmişlerdir.[2]

Kur’an ve şahsından sonra ise bir kısmı Kur’an’da geçen, büyük çoğunluğu ise tarih ve siyer kitaplarında nakledilmiş mucizeler göstermiştir. Gelecekle ilgili verdiği haberlerin doğru çıkması, temasıyla yiyeceklerin ve içeceklerin bereketlenmesi, hastaların şifa bulması, bir elinin işaretiyle ayın ikiye yarılması, miraç mucizesi, hayvanlar ve ağaçlarda gösterdiği mucizeler gibi binin üzerinde mucizesi vardır.[3]

Her peygamber mucize göstermiştir.[4] Fakat her peygamber her konuda mucize göstermemiştir. Örneğin Hazreti İsa (as) tıp ilminde mucize göstermesi[5] veya Hazreti Süleyman (as) cinlere ve hayvanlara hükmetmesi gibi[6] tüm peygamberler belli alanlarda mucizeler göstermişlerdir. Ancak Hazret-i Muhammed ﷺ her türden mucizelerle desteklenmiştir. Bunun nedenini, peygamberliğinin bütün kâinat için umumi olmasına bağlayabiliriz. Nasıl ki, bir padişahın mühim bir elçisi bir vilayete oradaki halkın tamamını alakadar eden bir mesele için gitse, o vilayetteki halkın her nevinden insanlar o elçiyi karşılamaya gelirler ve hediyeler takdim ederler. Aynen öyle de, Âlemlerin Rabbi, bütün cinlere ve insanlara, dini ve daveti umumi olan son elçisi Hazret-i Muhammedi ﷺ gönderdiği zaman; melekler âleminden canlı ve cansız varlıklara kadar her türden mucizeler göstermesine vesile olmuş, bütün kâinat, gösterilen mucizelerle adeta Onu hoşamedi etmiş (alkışlarla karşılamış) ve manevi hediyelerini takdim etmişlerdir.

Bu çalışmamızda, Peygamber Efendimizin ﷺ göstermiş olduğu mucizelerden sahih olanlarını, ana başlıklar halinde sınıflandırıp sizlerin istifadesine sunacağız. Çalışmamızda, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Mucizat-ı Ahmediye  (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup) isimli eserinde takip ettiği metodu kullanacağız ve yer yer oradan alıntılarda bulunacağız. Mucizelerin sıralanması ve tasnifinde de yine bu eseri esas alacağız. Daha kapsamlı bilgi almak isteyenleri bu müstesna esere müracaat etmelerini tavsiye ediyoruz.

Son olarak bu bölümde nakledeceğimiz mucizelerde raivayetlerde sık göreceğiniz tevatür, mütevatir, manevi mütevatir, ahadi gibi hadis ilminde kullanılan bazı terimler hakkında size kısa bir bilgi vermek istiyoruz ki, konu daha iyi anlaşılabilsin.

Tevatür,  yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından bir hadis-i şerifin aktarılması anlamına gelir.

Mütevatir (hakiki mütevatir veya sarih tevatür de denilir), yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi olduğu gibi aktarması demektir.

Manevi tevatür ise, yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması anlamına gelir. Yani bir hadise olduğu kesindir, ancak teferruatında bazı farklılıklar bulunabilir.

Ahadi (haber-i vahid de denilir) ise, bir kişi kanalıyla gelen haber veya hadisler için kullanılır.

Bu temel bilgileri verdikten sonra şimdi mucizeleri nakletmeye başlıyoruz.

_______________________________

[1]Müslim, Zühd, 74, no. 3013; İbni Hibban, Sahih, 8:159.
[2]Tirmizî, Kıyâme: 42; İbni Mâce, İkame: 174, Et’ıme: 1; Dârîmî, Salât: 156; İsti’zân: 4; Müsned, 5:451.
[3]el-Askalânî, Fethü’l-Bârî, 6:454; Nevevî,Şerhu Sahih-i Müslim, 1:2.
[4]Enbiya, 21/5; Yunus, 10/74
[5]Maide, 5/110; Al-i İmran, 3/49
[6]Enbiya, 21/82; Neml, 27/16