Müslim, sünnetin ehemmiyetini şu şekilde özetler:

“Resûlullah ﷺ ne zaman ve ne durumda ne söylemiş veya yapmışsa, bir peygamber olarak yapmıştır. Yaptığı her iş ve attığı her adım; dalâlet ve kötülükten uzaktır. Bütün söz ve fiilleri, Cenâb-ı Hakk’ın çizdiği çizgi üzerinde olmuş, onun gösterdiği sınırlar içinde kalmıştır. Dolayısıyla, bütün insanlar Hazret-i Peygamber’in hayatının her anını kendilerine örnek almalıdırlar. O’nun ﷺ hayatı, canlı bir Kur’an-ı Kerim ve İlâhî kurallar bütünüdür.”

Kur’an ve hadis kitaplarında, sünnete uymanın, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden âyet ve hadisler pek çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:

Ayetler,

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulü’l-emre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 4/59)

Tefsir alimleri “onu Allah’a ve Resulüne götürün” emrini, “Kur’an’a ve sünnete müracaat edin”, şeklinde tefsir etmişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri bu âyetin tefsiri sadedinde şöyle buyurur:

“Şu âyet diyor ki: Allah’a (celle celalühü) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona tâbi olmaktır. Ne vakit ona tâbi olursanız, Allah da sizi sevecek. Zâten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin.”

“İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir mealidir. Demek oluyor ki; insan için en mühim âlî maksad, Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki; o matlab-ı a’lânın yolu, Habibullah’a ittibadır ve Sünnet-i Seniyesine iktidadır.”

(Lem’alar, On Birinci Lem’a)

Mevdûdî, sünnete teslim olma konusunda şu ifadelere yer verir:

“Hazret-i Resul’ün ﷺ sünnetinden bir santim bile ayrılmak, Allah ve Resulü tarafından daha az sevilmeye sebep olabilir. Aşk ve sevginin ilk şartı kayıtsız şartsız teslimiyettir. Resûlullah’ı seven O’na tüm olarak teslim olmalı, itaat etmelidir.”

Bu vesileyle Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sünnete tâbi olmak ile ilgili bazı parçaları arz etmekte fayda görüyorum:

“Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef ali, ahvalidir. Bu üç kısım dahi, üç kısımdır: Feraiz, nevafil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid’a ve dalalettir ve büyük hatadır. Âdât-ı seniyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise hikmeten, maslahaten,- hayat-ı şahsiye ve nev’iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gayet müstah-sendir. Çünki herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye bulunduğu gibi, mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer.”

“Evet madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) mehasin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil’ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu’cizatın delaletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemalâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’an-ı Hakîm’in hakaikının tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaıyla milyonlar ehl-i kemal, meratib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-ı Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinâyet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalalet-i azîmedir.” (a.g.e.)

“Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resûl-i Ekrem’in (A.S.M.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm. Herbir sünnet veya bir hadd-i şer’î, zulmetli dalalet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda insan, zerre-miskal o sünnetlerde! inhiraf ve udûl ederse; şeytanlara nıel’ab, evhama merkeb ehval ve korkulara ma’rez ve dağlar kadar ağır yüklen matiyye olacaktır.” (Mesnevi-i Nuriye, Katrenin Zeyli)

“Sünnet-i Seniye, edepdir. Hiçbir mes’elesi yoktur ki altında bir nur, bir edep bulunmasın! Resûl-i Ekrerr Aleyhissalâtü Vesselam ferman etmiş:

“Allah’a ve Resulüne itaat eden kimseler; nebiler, sıddıklar, şehidler, sâlihler ve Allah’ın kendilerine in’am ve ihsan-da bulunduğu kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaşlardır.”

“Her kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiştir.”

“Eddebenî Rabbî bi-ahseni te’dibî” Yani: “Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.” Evet siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki: Edebin enva’ını. Cenâb-ı Hakk, habibinde cem’etmiştir. Onun Sünnet-i seniyesini terk eden, edebi terk eder.”

“Sizden Allah’ı ve âhiret gününü dileyen ve çokça Allah’ı hatırlayanlar için Resûlullah’a tâbi’ olmakta güzel bir istikamet vardır.”

Allah-u Teâla Hazretleri, Peygamberimizin ﷺ ve onun Sünnet-i şerifinin ehemmiyetini bu âyetler ile altından bir kordon gibi işlemiştir.

Resûlullah ﷺ’ın Sünnetine İmtisalı, Kur’an ile Hadis Arasında Kopmaz Bir Bağ Olduğunu Bildiren Hadisler:

Ebu Dâvud, Irbâd b. Sâriye’den rivayet etmiştir: Resûlullah (S.A.) bir gün bize namaz kıldırdı, sonra yüzünü bize çevirdi, öyle beliğ bir konuşma yaptı ki, kalpler ürperdi, gözler yaş döktü. Dinleyenlerden bir adam, “Ya Resûlallah! Sanki bu veda eden birisinin konuşmasıdır. O halde bize ne gibi şeyleri vasiyet edersin.” dedi. Resûlallah, “Size Allah’ın azabından korkmayı, rahmetinden ümitvar olmayı, siyah bir köle de olsa büyüklerinizi dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Biliniz ki, aranızdan benden sonra yaşayacak olanlar pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman benim sünnetime ve doğru yolda giden râşit halifelerimin sünnetine sarılınız. Sadece bunlara yapışınız. Sakın başka yollara sapmayınız. Dinde yeni işler yapmaktan şiddetle sakınınız. Çünkü dinde yapılacak her yenilik bid’at, her bid’at ise sapıklıktır. Sapıklığın her çeşidi insanı ateşe iter.” buyurdular.

Müslim, Câbir (r.a.) den rivayet etmiştir:

Resûlullah ﷺ konuştuğu zaman -sanki akşama sabaha düşmanın geleceğini ihtar eden bir kumandan gibi- gözleri kızarır, sesi yükselir, gazabı artardı. Bir defasında şehadet parmağı ile ortanca parmağını uzatarak şöyle dedi: “Kıyametle aramda şu iki parmak arasındaki kadar mesafe kaldığı bir sırada ben gönderildim. Şüphesiz sözlerin en hayırlısı Allah’ın kitabı, yolların en hayırlısı da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü, dinde yapılan mesnetsiz yeniliklerdir. Dinde yapılan her yenilik bid’attır ve her bid’at da sapıklıktır.”

Buhari ve Müslim, Enes (r.a.) den rivayet etmişlerdir:

Resûlullah ﷺ, “Sizden hiç biriniz -ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar- iman etmez.” buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber: “Allah Teâla’nın rahmeti benim vekillerim üzerine olsun” diye buyurmuş. “Vekilleriniz kimlerdir?” diye sorulunca, “Sünnetimi yaşatıp Allah Teâla’nın kullarına öğretenlerdir.” cevabını vermişlerdir.

“Musa ibn-i İmran zamanımda bulunmuş olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir şey yapamazdı.” buyuran Seyyidi’l-Mürselin hem sünnetin ulviyeti ve kutsiyetini hem de kendine tabi olmanın vücubiyetini veciz bir ifade ile ortaya koymaktadır.

Demek oluyor ki, Hazret-i Musa (as) gibi kitap sahibi bir peygamber için dahi, bütün kamillerin en ekmeli olan Peygamber Efendimize ﷺ tâbi olmaktan başka bir çare olmadığı halde, bizim gibi sıradan ve günahkar ümmetin böyle bir Peygamber-i Alişan’ın sünnetine tâbi olmamız, bizim için ne kadar büyük bir saadet ve bir bahtiyarlık olduğu anlaşılır.

“Nebinizin sünnetini terk ederseniz, dalalete düşersiniz.”

“Bir kimse benim getirdiğime değil, hevasına tabi olursa gerçek mü’min olamaz.”

“Sünnetimi terkedene Allah ve ben lanet ederiz.”

“Sünnetimden yüz çeviren benim yolumu takip etmiş değildir.”

“Bizim yolumuza uymayan bir işi yapanın bu ameli merduttur.”

Bunlar, bu konuda vârit olan âyet ve hadislerden bir nebzedir. Kur’an’da ve hadis kitaplarında sünnete sarılmanın, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden âyet ve hadisler pek çoktur. Hal böyle olunca “Yalnız Kur’an ile amel edelim” iddiası ciddiyetten uzaktır. Samimi Müslümanlar bu tür iddialara kulak vermezler.