Hz. Hatice validemizin vefatına Peygamber Efendimiz çok üzülmüştü. Aile hayatında âdeta bir boşluk meydana gelmişti. Resûlullah’ın ﷺ çevresi, onu teselli edip yardımcı olarak bir hanımın bulunması gerektiğini düşündüler. Osman bin Maz’un’un (r.a.) hanımı Havle (r.anha), bu maksatla Peygamberimizin huzuruna gitti. Hatice’nin yokluğunu hemen hissetti. “Yâ Resûlallah! Yanınıza girince Hatice’nin boşluğunu hemen hissettim.” dedi. Peygamberimiz, “Evet. O, çocuklarımın anası, evimin de görüp gözetleyicisi idi.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Havle düşüncesini açtı. “Yâ Resûlallah, evlenmek ister misiniz?” diye sordu. Peygamberimiz, “Evet, kadınlar arasında münasip kimse bulunabilirse…” buyurdu ve kimi düşündüğünü sordu. Hz. Havle, Ebû Bekir’in kızı Âişe ile Sevde bint-i Zem’a olduğunu söyledi. Peygamberimiz ﷺ, “Git, benim için ikisi hakkında da konuş.” buyurdu.[1]Hz. Âişe o sırada çok küçüktü. Evlenecek yaşta değildi. Peygamberimiz onunla sadece nişanlanmak istiyordu.
Hz. Sevde, ilk kocası ve amcası oğlu Sekran bir Amr ile İslam’ı kabul edenlerin ilk safında yer alıyorlardı. Bu bahtiyar karı-koca, putları bırakıp iman edince, müşrik olan akrabası ve diğer müşrikler tarafından çeşitli işkencelere maruz bırakıldılar. Bu işkence dayanılmaz bir hâl alınca da, birçok Müslüman’la birlikte Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldılar. Mekke’ye geri döndüklerinde Hz. Sekran vefat etti. Böylece Hz. Sevde beş küçük çocuğuyla dul kaldı. Geçim sıkıntısı çekiyordu.[2]
Peygamberimizin muvafakatiyle Hz. Sevde’ye dünür giden Havle (r.anha), bu müjdeyi Sevde’ye bir an önce vermek için acele ediyordu. Nihayet Sevde’nin oturduğu eve girdi. Hz. Sevde’ye, “Resûlullah beni sana dünürlük için gönderdi.” dedi. Hz. Sevde bu müjdeye çok sevindi.
Bununla birlikte endişeliydi. Hz. Sevde bu endişesini bir vesileyle Peygamberimize şöyle dile getirdi:
“Vallahi yâ Resûlallah! Benim sizinle evlenmeme engel hiçbir mühim sebep yoktur. Ancak şu çocukların sabah akşam başınızda vızıldayacaklarını düşünüyorum da onun için çekiniyorum…”
Bunun üzerine, âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamber, “Allah sana rahmet etsin! Kadınların hayırlısı, küçük çocukları sebebiyle zorluklarla karşılaşandır.” buyurarak onun tereddüdünün yersiz olduğunu beyan etti.
Hz. Sevde zaten kocası Hz. Sekran’ın vefatından birkaç gün önce rüyasında Peygamber Efendimizin mübarek ayaklarını omuzuna koyduğunu görmüştü. Bunu kocasına anlattığında Sekran (r.a.) şöyle demişti:
“Ey Sevde, sen gerçekten böyle bir rüya gördünse, bu benim mutlaka öleceğime, senin de Peygamber Efendimizle evleneceğine işarettir.”[3]
Hz. Sevde bu rüyasını hatırladı ve kayınbiraderi Hatib bin Amr’a, Peygamberimizle nikâhını kıyması için salahiyet verdi.[4]Böylece Hz. Sevde, peygamberliğin 10. yılında Resûlullah’ın ikinci hanımı olma şerefine kavuştu.
Sevde, Peygamber Efendimizle nikâhlandığında yaşı bir hayli ilerlemişti. 50 yaşın üzerinde bulunuyordu. Onun Resûlullah ile evlenmesinin tek gayesi, Peygamberimizin hanımı olma şerefini elde etmekti. Nitekim üç yıl sonra Resûlullah, Hz. Âişe ile nikâhlanınca bunda ne kadar samimi olduğunu gösterdi. Peygamberimize şöyle dedi:
“Ben sadece size eş olma şerefine nail olan kadınların zümresinden haşrolunmayı istiyorum. Ben nöbet günümü Âişe’ye bağışladım.”[5]
Diğer taraftan, Peygamberimiz de iman fedaisi bu azize sahabisini, hem gözü dönmüş, merhametten mahrum yakınlarının zulmünden korumak, hem de dinini rahatça yaşamak için her şeyi göze alarak hicret etmesi sebebiyle mükâfatlandırmak için nikâhı altına almıştı. Bu cihetle bu evlilikte tamamen bir himaye ve şefkat hissi hâkimdi. Peygamberimizin maksadı, dul ve beş yetim sahibi bir mücahide kadını korumaktı. Zaten o sıralar Hz. Hatice vefat ettiğinden dolayı yalnız bulunuyordu.
Hz. Sevde, Peygamberimize karşı çok itaatkârdı. Resûlullah’a karşı hizmette kusur etmez, emirlerini hemen yerine getirirdi. Ona hizmet etmeyi kendisi için büyük bir şeref telakki ederdi. Peygamberimizin diğer hanımlarıyla birlikte Veda Haccı’nda bulundu. Resûlullah’ın vefatından sonra bir daha hac ve umreye gitmedi. Kendisine “Niçin hac ve umre yapmıyorsun?” diyenlere, “Ben hac ve umremi yaptım. Artık Allah’ın emrettiği gibi evimde oturacağım.” cevabını verirdi.
Hz. Sevde dünyaya fazla gönül vermezdi. Eline geçenlerden, ihtiyaçtan fazlasını fakirlere sadaka olarak verirdi. Bir gün Hz. Ömer harcaması için kendisine çok miktarda para göndermişti. İlk anda bunun para olduğunu anlayamadı. “Bu nedir?” diye sordu. Para olduğunu söylediler. “Hurma mıdır ki bu kadar çok göndermiş!” dedi ve hepsini dağıttı.
Hz. Sevde, Hicret’in 54. yılında Medine’de Muâviye’nin (r.a.) hilafeti esnasında 100 küsur yaşındayken vefat etti.
Allah ondan razı olsun![6]