Hz. Sa’d (r.a.), Medineli Müslümanlardandır. İkinci Akabe Biatı’na katıldı. İslam nurunun Medine’yi aydınlatmasında çok büyük gayret gösterdi. Malıyla canıyla İslam davasına hizmet etti. Uhud Savaşı’ndan itibaren Peygamberimizle ﷺ birlikte bütün savaşlara katıldı ve Evs kabilesinin sancaktarlığını yaptı.
Hz. Sa’d’ın bizlere ışık tutacak birçok vasfı vardır. Bunlardan en belirgin olanı, cömertliğidir. Bilindiği üzere, insan fıtratında dünya malına karşı aşırı bir sevgi vardır. Bu itibarla, malından başkalarına ikram etmek nefse ağır gelir. Bunun içindir ki cömertlik, insanlar arasında sevilen ve beğenilen bir vasıf olmuştur. İşte Hz. Sa’d, bu vasıfta diğer sahabiler arasında müstesna bir mevkie yükseldi. Öyle ki, tanıdığı tanımadığı herkese yemek yedirir, misafirsiz sofraya oturmaya razı olmaz, misafir ne kadar çok olursa o derece sevinirdi. Hizmetçisini gönderir, kimin canı et isterse davet etmesini emrederdi.[1]
Sa’d bin Ubâde, Ashâb’ın fakirlerine, bilhassa Suffe Ashâbı’na her vesileyle ikramlarda bulunurdu. Bilindiği gibi Ashâb-ı Suffe, sadece Kur’ân ve sünnet öğrenmekle meşgul olan, başka bir maksatları olmayan sahabilerdi. Onların Peygamberimizin sohbetinden daha fazla feyiz alabilmeleri için, Suffe Ashâbı’nın bütün ihtiyaçlarını karşılamaya gayret sarf ediyordu. Bazen onların kaldığı yere yiyecek bir şeyler gönderiyor, bazen de bunlardan birkaç tanesini evine götürüyordu. Bir defasında da bu sahabilerden 80 tanesini birden evine götürdü. Onlara çeşitli yemekler ikram etti.[2]Hz. Sa’d çoğu zaman onların giyecek ihtiyaçlarını da karşılıyordu.
Peygamberimiz de diğer bazı sahabiler gibi çoğu zaman aç kalıyor, bir şey yemeden sabahlıyordu. Hattâ açlıktan, karnına taş bağladığı zamanlar olurdu. Sahabiler bunu bildikleri için Peygamberimizi davet ediyor, sofralarını onunla şenlendirmeyi arzu ediyorlardı. Hz. Sa’d da çoğu zaman sofrasını Peygamberimizle şereflendiriyordu. Bazen de evine çeşitli yiyecekler gönderirdi. Peygamberimiz bu fedakâr sahabiyi kırmaz, ikramlarını reddetmezdi.
Hz. Sa’d’ın şirk ve inkâr karanlıklarından çıkıp iman nuruyla aydınlanmasına, İslamiyet’le şereflenmesine Peygamber Efendimiz vesile olduğu için, diğer sahabiler gibi, ona minnettardı. Bütün varlığını Resûlullah uğrunda harcamaya hazırdı. Kendisinin yemesinden değil, Peygamberine ikram etmekten hoşlanırdı.
Peygamberimizle birlikte bir sefere katılmıştı. Peygamberimizin yiyecek yüklü bir devesi kayboldu. Sahabiler deveyi çok aramalarına rağmen bulamadılar. Bir müddet sonra Cenâb-ı Hakk’ın izniyle deve geri geldi. Hz. Sa’d, devenin kaybolduğunu işitmişti. Fakat geri geldiğinden habersizdi. Yanında bulunan yiyeceklerden çok az bir kısmını kendisine ayırdıktan sonra kalanını bir deveye yükleyerek Peygamberimize götürdü, “Yâ Resûlallah! Erzak yüklü devenizin kaybolduğunu işittim. Yanımda bulunan yiyecekleri size getirdim. Bunları benden kabul ediniz.” dedi. Hz. Sa’d’ın bu fedakârlığından son derece memnun olan Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Allah bize erzak yüklü devemizi geri gönderdi. Siz artık yiyeceklerinizi götürünüz. Allah size onu mübarek kılsın! Ey Ebû Sâbit! Medine’ye geldiğimiz günden beri bizi ağırlamak için yaptıklarınız yetmiyor mu?”
Sa’d bin Ubâde, Peygamber Efendimizin bu sözlerine karşılık olarak, “Yâ Resûlallah! Biz, İslam’la müşerref olduğumuz için Allah ve Resûl’üne minnettarız. Vallahi mallarımız içerisinde sizin almış olduğunuz şeyler, bize bırakmış olduklarınızdan daha çok hoşumuza gider.” dedi. Hz. Sa’d’ın ihlasla söylediği bu sözler karşısında Peygamberimiz onu şöyle taltif etti:
“Ey Sa’d! Doğru söylüyorsun. Felaha ve kurtuluşa ermiş olduğunu müjdelerim! Güzel ahlak Yüce Allah’ın elindedir. Allah, güzel ahlakı kime bağışlamayı dilerse, ona bağışlar. Allah sana güzel ahlakı bağışlamıştır.”
İslam davası uğrunda malını tasadduk etmekten çekinmeyen, Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiklerini yine O’nun yolunda sarf eden Hz. Sa’d, bazı savaşlarda mücahitlerin silah, teçhizat ve erzak ihtiyaçlarını temin ediyordu. Bir defasında İslam ordusuna 10 deve yükü hurma göndermişti. Bu fedakârlığından dolayı son derece memnun olan Peygamberimiz, “Ey Allah’ım! Sa’d ve Sa’d’ın ailesini rahmetinle esirge!” diye dua etti ve “Sa’d bin Ubâde ne iyi insandır!” buyurdu.
Peygamberimiz diğer sahabileri ziyaret ettiği gibi, Hz. Sa’d’ı da zaman zaman ziyaret eder, hâlini hatırını sorardı. Bir gün yine ziyaretine gitmişti. Selam verdi, fakat içeriden bir cevap alamadı. Tekrar selam verdi, yine bir ses duymadı. Üçüncü defa selam verdi, bu defa da cevap alamayınca döndü. Hz. Sa’d, Resûlullah’ın uzaklaştığını görünce hemen koştu ve “Anam babam sana feda olsun, yâ Resûlallah! Selamınızı işitiyor ve cevap veriyordum; bize verdiğiniz selamların sayısını artırmak için, cevabımı size işittirmiyordum!” dedi. Sonra Peygamberimizi evine davet etti. Uzun bir müddet Resûlullah’ın sohbetinden feyiz aldı.[3]
Hz. Sa’d, Hicret’in 15. yılında vefat etti.
Allah ondan razı olsun!