Türkçemizin bilhassa son elli yılda çok hızlı değiştiği herkesin malumudur. O kadar ki, Cumhuriyet döneminde yayımlanan çok kıymetli birçok eser bugünkü kuşaklar tarafından anlaşılamaz hale gelmiştir. Genç Cumhuriyetin iki klâsikleşmiş eseri olan Elmalılı Tefsiri ile Tecrid-i Sarîh Tercümesi bunun en ilginç örneklerini oluşturur. Nitekim Elmalılı Tefsiri, sadeleştirilerek iki farklı yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Dahası henüz müellifleri hayatta olan bazı eserlerin dahi sadeleştirilmesine ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Bu durum din dilinin kullanıldığı İlahiyat ve Diyanet kaynaklı eserlerde daha fazla karşımıza çıkmaktadır. İşte elinizdeki bu tercüme de böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Nevevî’nin eseri Riyâzü’s-Sâlihîn adlı kitabın Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından daha evvel 17 kez baskısı yapılmış ve yayımlanmıştır. Ancak Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvamüddin Burslan tarafından çevrilen bu eserin dili de eskimiş ve anlaşılmaz hâle gelmiştir. Bundan birkaç yıl önce dönemin Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun “bu mahfazalı eseri” anlaşılmayan kelimeleri sadeleştirerek yeniden neşredilmesi isteği üzerine hızlı bir sadeleştirme denemesi yapıldı. Ancak sadeleştirme sonucunda eski her kelimeden sonra parantez içinde bir iki kelime yazmış olmakla eserin anlaşılması şöyle dursun, okunmasının dahi imkansız hâle geldiği görüldü. Sonra metin ve muhteva sadeleştirilmesi şeklinde ikinci bir deneme yapmaya karar verildi. Bunu yaparken aslında işin sadeleştirmeden daha öte bir şey olduğu görüldü ve eserden günümüz kuşaklarının tam olarak yararlanabilmeleri için onu yeniden, ideal bir çeviri tekniği ve anlaşılır bir dil ile tercümenin çok daha faydalı olacağı düşünüldü ve sonunda elinizdeki bu tercüme ortaya çıktı.
Çeviride kullanılan dil, olabildiğince bugün konuşulan dildir. Özellikle günümüz okurları tarafından anlaşılmayacak eski dil yerine daha anlaşılır bir üslup tercih edildi. Ancak aslı Arapça veya Farsça olsa bile dilimizde halen çok yaygın olan ve halkımız tarafından yabancı görülmeyen ve kolayca anlaşılan kelime ve kavramları kullanmaktan kaçınılmadı. Zira eski kelimeleri tamamen terk etmek, dili fakirleştireceği gibi, metnin çevirisini karşılamada da yetersiz kalmasına sebep olacaktı.
Nevevî’nin her başlık altında naklettiği âyetler bazen tam olarak verildiği gibi bazen de sadece konuyla ilgili kısım verilmiştir. Bu şekilde yarım verilen âyetlerdeki kesintiler üç noktayla gösterilmiştir. Âyetlerin tercümeleri Diyanet İşleri Başkanlığı yayını Kur’ân-ı Kerim mealinden alınmıştır. Hadis metinlerinde geçen âyetler dipnotlarda gösterilmiştir. Âyetlerin kaynak gösterimi “sûre adı, sûre no/âyet no” (Bakara, 2/22) şeklinde düzenlenmiştir.
Hadislerin çevirisinde harfî ve lafzî bir tercümeden ziyade, metindeki manayı okuyucuya en uygun dil ile aktarmayı esas alan bir yaklaşım tercih edilmiştir. Arapçanın tesiriyle yapılan ağır ve dolambaçlı tercüme yerine, düz ve akıcı bir çeviri yapılmaya çalışılmıştır.
Dua ve zikir cümleleri içeren rivâyetlerin tercümelerinde bu kısımlar, ezberleneceği ihtimaliyle yeni harflerle okunuşları ve anlamlarıyla birlikte verilerek italik hâle dönüştürülmüştür.
Hadisteki manayı tespit ederken sebeb-i vürûd rivayetlerinin yanı sıra mana ile nakledilen farklı rivayetler de dikkate alınmıştır. Ayrıca klâsik hadis şerhlerine, garîbu’l-hadis kitaplarına ve “Hadislerle İslam” kitabındaki çevirilere de başvurulmuştur.
Okuyucunun yanlış anlayabileceği yahut konuyla ilgili muhtemel soruları dikkate alınarak bazı hadislerle ilgili açıklayıcı ve yönlendirici kısa dipnotlar düşülmüştür. Bu dipnotlarla o hadisin, İslâm’ın temel ilkeleri çerçevesinde doğru anlaşılması amaçlanmıştır. Hadislerin anlaşılmasıyla ilgili metodik araştırmalara dayalı olan bu kısa açıklamalar, Hz. Peygamber ve onun sünnetinin daha doğru okunmasına yardımcı olacaktır.
Dört yüze yakın başlıktan (bab) oluşan eser, on yedi ana bölüme (kitap) ayrılmaktadır. Ancak bu bölümlerin birçoğunda sadece birkaç başlık veya hadis yer aldığı için eserde geçen bölüm başlıkları “İçindekiler” kısmında bold olarak göstermekle yetinilmiştir.
Nevevî’nin koymuş olduğu bab başlıklarının bazıları çok uzun, bazı başlıklarda verilen hükümler ise aslında altındaki âyet ve hadis ile tam uyum arz etmemektedir. Bir kısmında ise konular tekrarlanmasına rağmen birbirine çok yakın anlam taşıyan başlıklar göze çarpmaktadır. Bu nedenle, kimi bab başlıklarında bazı tasarruflarda bulunuldu. Tekrar gibi duran başlıklar azaltıldı. Uzun olan başlıklar kısaltıldı. Bazı konu başlıklarında içerikleriyle birlikte konu bütünlüğü dikkate alınarak takdim-tehirler yapıldı. Altındaki âyetler ve hadislerle uyumlu olmadığı düşünülen başlıklar ise daha nötr konu başlığı hâline dönüştürüldü.
Hadisleri ağırlıklı olarak Buhârî ve Müslim’den ve diğer Sünen’lerden nakleden Nevevî, hadisi naklettikten sonra “müttefekun aleyh” yahut “Ebû Dâvûd ve Tirmizî nakletmiştir” demesine rağmen hangi kaynağı esas aldığını belirtmemektedir. Bazı yerlerde hadis Müslim’de bulunmasına rağmen mesela Buhârî’de; Tirmizî’de bulunmasına rağmen Ebû Dâvûd’da bulunmamaktadır. Zaman zaman metinlerde bazı tasarruflar görüldüğü gibi, mana ile rivayeti andıran kimi farklar da göze çarpmaktadır. Hatta muhtelif kaynaklardaki benzer metinlerin birleştirilmesi gibi bazı sorunlar da görülebilmektedir. Bu durum, Nevevî’nin kullanmış olduğu nüshalarla bugün mevcut olan nüshalar arasındaki farklardan kaynaklanabileceği gibi Nevevî’nin mana ile veya ezberinden nakletmesinden de kaynaklanmış olabilir. Bu tür durumlarda şayet Riyâzü’s-Sâlihîn’deki metin ile asıl kaynaktaki metin arasında fark varsa çoğunlukla kaynak esas alınmıştır. Özellikle lafzî ihtilaflar varsa, bu noktada Müslim rivayetleri tercih edilmiştir. Şayet Nevevî’nin nispet ettiği kaynakta bulunmayan bilgiler söz konusu ise bu hususta not düşülmüştür. Nesâî’nin kaynak gösterildiği bazı rivâyetlerin, Kütüb-i Sitte içerisinde yer alan Sünen (Müctebâ)’dan değil Sünen-i Kübrâ adlı eserden nakledildiği tespit edilmiş ve oraya atıfta bulunulmuştur.
Esere kullanım kolaylığı sağlaması için Kaynakça eklenmiştir.
Prof. Dr. M. Emin ÖZAFŞAR
Prof. Dr. Bünyamin ERUL