Resulullah’ın (sas) mübarek kişiliğini burada anlatmaya sayfalar yetmez. Ancak O’nu (sas) biraz olsun burada anlamak ve anlatmak adına kısaca değineceğiz. O’nun (sas) mübarek kişiliğini bize birçok sahabi anlatmıştır. Gelin Efendimiz’i (sas) üvey oğlu olan (Hz. Hatice validemizin eski eşinden olan oğlu) Hind b. Ebû Hâle’den (ra) dinleyelim. Öyle güzel anlatıyor ki, bizleri alıp Efendimiz’in (sas) yanına götürüyor. Şimdi sözü fazla uzatmadan Hind b. Ebû Hâle’ye (ra) kulak verelim:
“Resulullah, daima düşünceli idi. O’nun susması, konuşmasından uzun sürerdi. O, lüzumsuz yere asla konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah’ın adını anardı. Konuşurken, kısa ve çok özlü kelimelerle konuşurdu. Sözleri gerçek ve yerinde idi. Cümlelerinde ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.
Kimsenin gönlünü kırmaz, hiç kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Bir nimeti, ne hoşuna gittiği için gereğinden fazla över, ne de hoşlanmadığı için çokça yererdi.
Dünya ve dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak, çiğnenmek istenildiği zaman, o hakkı ikame etmedikçe, hiçbir şey O’nun kızgınlığını gidermezdi. Kendi şahsı ve işi için asla kızmaz ve asla kimselerden intikam almanın peşine düşmezdi. Bir şeye işaret edeceği zaman (parmağı ile değil) bütün eli ile işaret ederdi.
Hayret edeceği zaman, elinin duruşunu, tersine çevirirdi. (Yani avuç içi göğe doğru ise onu yere doğru; yere doğru ise, onu göğe doğru çevirirdi.) Konuşurken, beden dilini iyi kullanır, avuç içlerini birleştirirdi.
Kızdığı zaman, kızgınlığını hemen giderir ve bu durumu fazla belli etmemeye çalışırdı. Neşelendiği, ferahladığı/mutlu olduğu anlarda gözlerini yumardı. Gülmesi, tebessüm şeklindeydi. Gülümserken de, mübarek ağzındaki dişleri inci taneleri gibi görünürdü.”(3)
Hazreti Ali (ra) şöyle anlatır:
“Hazreti Peygamber’in (sas) boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu. Ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun saçlıydı; saçı, kıvırcıkla düz arası dalgalı idi. Hafif değirimli (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avcu ve tabanları dolgundu.
Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında, bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında ‘nübüvvet (peygamberlik) mührü’ vardı. Bu, O’nun Son Peygamber oluşunun bir nişanesi idi. O (sas), insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi.
Kendilerini ansızın görenler, onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O’nu her şeyden çok severlerdi. O’nun (sas) üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: ‘Ben, gerek O’ndan (sas) önce ve gerekse O’ndan (sas) sonra, Resulullah (sas) gibi birisini görmedim’ demek suretiyle onu tanıtmak husundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah’ın salât ve selamı O’nun (sas) üzerine olsun.”(4)
Ebu Hüreyre (ra) Efendimiz’in (sas) güzelliğini şöyle anlatıyor:
“Ben, Resulullah’dan (sas) daha güzel bir varlık görmedim. Sanki güneş mübarek yüzünde akıp giderdi.”(5)
Abdullah b. Selam (ra) anlatıyor:
Abdullah b. Selam (ra) henüz Müslüman olmadan önce, Efendimiz’in (sas) Medine’ye geldiğini öğrenince, gidip Efendimiz’i (sas) ziyaret eder. O nurani simayı görünce, kendini tutamayarak şu sözü söyler:
“Bu yüzün sahibi asla yalan söylemez.”(6)
__________________
3.Tirmizi, Şemail, 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/116
4.Tirmizi,3638
5.Tirmizi, Menâkıb, 12, nr.3648
6.Tirmizi, Kıyamet, 79 nr. 2485