O, artık 35 yaşındadır ve kendisinden sonraya kalacak tek çocuğu ve soyunu devam ettirecek olan kızı, Hz. Fatıma o sene doğar. Ve o sene Hz. Muhammed peygamberliğe giden yolda deyim yerindeyse son dönemeci alır.

 Mekke’ye yaklaşık 5 km. mesafede bulunan Hira (Nur) dağında inziva dönemi başlar. 860 m. yüksekliği olan bir dağdır, Hira… Hemen dikkati çeken tuhaf bir görünüşü vardır. Çevresindeki diğer tepelerden kolaylıkla ayırt edilebilen Hira’nın tepesindeki inziva mağarası ise üst üste göçmüş kayalardan oluşmuş küçük bir kubbeli kovuktur. İçi, bir insan boyunda yüksekliğe ve aynı ölçüde bir genişliğe sahiptir. Ve mağaranın içinde ancak yüz Kâbe’ye dönük olacak şekilde oturulabilir.

Daha önceleri dede Abdülmuttalib’in de bazen aynı yerde inzivaya çekildiği bilinmektedir. Hz. Muhammed’in Hira inzivaları bu beş sene boyunca artarak sürer. Bu inzivaların nedeni nedir ve inzivada ne yapmaktadır, Hz. Muhammed?

İnzivalar, insanların içinde bulundukları perişanlığın O’nun ruhunda meydana getirdiği bunalımın sonucudur. Fakat başını kuma gömercesine bir kaçış değildir bu. Tam aksine bir çıkış, bir çözüm arayışıdır. Ok gibi daha ileri gidebilmek için arkaya doğru gerilme sürecidir. Olay, Zeynel Abidin Rahnuma’nın dilinde, ifadesini şöyle bulur:

“Muhammed, esaret zincirleri içinde eziyet çeken bir aslan gibiydi ve bu sıkıntıdan kurtulmanın çaresini şehirden uzaklaşıp, kendisini çöle atmakta buluyordu.”

 Hz. Muhammed, Hira inzivalarında en çok ALLAH’ı düşünür. Sonra da kendi varlığını, yaratılış amacını… Ve Evren’in niçin var olduğunu, bu dağların, yıldızların, gökyüzünün, ovaların ve her şeyin amacını… Fakat O’nu en çok üzen konular, muhtemelen, insanlarla ilgili olanlardır. Diri diri toprağa gömülen çocuklar, kendi elleriyle oydukları taş ve tahta parçalarına Tanrı(!) diye tapınan zavallı insanlar, hayvan kadar bile değerleri olmayan köleler, bir avuç mutlu azınlığın lüksü için alabildiğine sömürülen koca kitleler… Ünlü İslam âlimi İbn Kesir’in deyimiyle, Hz. Muhammed’in o beş yıl süresince ibadeti, düşünmek olur. Yani bütün zamanlar boyunca, bütün ibadetlerin çıkış noktası ve temeli olan şey, insanı diğer canlılardan ayırıp, insan kılan temel ve en değerli erdem… Thomas Carlyle “Kahramanlar (Heroes and Hero Worship)” te, bu düşünce ibadetine dikkat çeker:

“Hayır! Bu parlak siyah gözlü, toplumu düşünen yüce ruhlu çöl çocuğunda şahsi ihtirasın ötesinde birçok düşünce vardı. Sessiz, yüce bir ruh. O, dürüst ve samimi davranmaktan kaçınmayan ender insanlardandı. O, samimi olmak üzere yaratılmıştı. Diğer insanlar bir takım kalıplar ve söylentilerle hareket eder ve bununla yetinirken, bu adam kendini hazır reçetelere, bir takım kalıplara uyduramazdı. O, kendi ruhu ve eşyanın gerçekliği ile başbaşa kalmış bir insandı… Böyle bir adamın sözü, doğrudan doğruya tabiatın öz varlığının sesiydi. İnsanlar bu sözü dinlerler. Dinlemelidirler de. Hem de başka hiçbir şeyi dinlemedikleri kadar. Çünkü bundan başka her şey, bununla karşılaştırıldığında boş laftan ibarettir. Ta eskiden beri bütün kutsal ziyaret ve seyahatlerinde bu adamda binlerce düşünce yaşamıştır: Ben neyim? İnsanların Evren adını verdikleri, içinde yaşadığım bu sırrına varılmaz şey nedir? Yaşam nedir? Ölüm nedir? Hira Dağı’nın sarp kayalıkları, vahşi ıssız çöller, bu sorulara hiçbir cevap vermiyordu. Mavi parıltılarla yanan yıldızlarıyla başının üzerinde sessizce uzanan o büyük gökyüzü de bunlara cevap vermiyordu. Hiçbir cevap yoktu.”

Bu beş sene boyunca Hz. Muhammed, doğrudan doğruya ALLAH’tan mesaj almak demek olan “Vahy” i kabul edecek bir düzeye gelebilmek için gerekli olan bütün ruhani arınma aşamalarından geçer. Ve ilk üç seneden sonra bu süreç yeni ve son virajı alır, iyice hızlanır. Bu tarihten itibaren, çeşitli zamanlarda çevresinde parıldayan nurlar görmekte, bu dünyaya ait olmayan sesler duymaktadır. Önceleri bunlara bir anlam veremez, hatta cinlerin bir oyunu olmasından ve onların eline düşmüş bulunmaktan endişelenir.

38 yaşından sonraki Hira inzivalarının süresi, aralıksız bir aya kadar uzamaya başlar. Artık kendisine yalnızlık iyice sevdirilmiştir. Öyle ki Mekkeliler “Muhammed Rabbine aşık oldu!” demektedir. Azığı tükendikçe evine inip almakta ve hiç oyalanmadan tekrar mağarasına dönmektedir. Ve son seneye girildiğinde ticareti de bırakır ve zamanının hemen hemen tamamını inzivada geçirmeye başlar. Eşi Hz. Hadice bütün bu olup biteni anlayışla karşılar. Bazen, bugün “İcabe mescidi” olarak bilinen ve yarı yolda kalan bir yerde buluşup, hasret giderirler. Hatta bazen O’nun azığını Hz. Hadice bizzat Hira’ya kendi taşır ve o da birkaç gün O’nun mağarasının yakınına kurduğu bir çadırda kendi inzivasına çekilir. Zaten evlendikleri günden beri kocasının bambaşka bir insan olduğunun farkındadır.

O beş sene de tamamlanır ve Hz. Muhammed’in yaşı kırkı bulur. Artık vahiy ve peygamberlik zeminine girilmiştir. Vahyin inişinden altı ay önce gördüğü rüyalar, ilk somut işaretler olur. Gece rüyasında gördükleri ertesi gün “sabahın aydınlığı” gibi çıkmaya başlar. Bu, ruhun vahyi alabilecek mükemmelliğe ulaştığının işaretidir.