(Hicret’in 5. senesi Zilkade ayı)
Hz. Zeyneb bint-i Cahş, Resûl-i Ekrem Efendimizin halası Ümeyme bint-i Abdülmuttalib’in kızı idi. Daha önce Peygamber Efendimizin evlatlık edindiği Hz. Zeyd b. Hârise’yle evlenmişti. Bu evliliğin dünürlüğünü de bizzat Resûl-i Ekrem Efendimiz yapmıştı[1]
Hz. Zeyneb ve ailesi böyle bir evliliği istemedikleri halde, sırf Peygamber Efendimizin ısrarı üzerine rıza göstermişlerdi.[2]
Hz. Zeyd’in, Hz. Zeyneb’i Boşaması
Hz. Zeyd, izzetli zevcesi Hz. Zeyneb’i kendisine mânen küfüv [denk] bulmuyordu. Bu durum, mânevî imtizaçsızlığa sebep oluyordu. Nitekim evliliklerinin birinci yılı henüz bitmişken, Hz. Zeyd, Peygamber Efendimize gelerek, “Yâ Resûlallah! Ben, ailemden ayrılmak istiyorum” dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, cevaben, “Zevceni tut, boşama! Allah’tan kork!” buyurdu.[3]
Fakat Hz. Zeyd, Hz. Zeyneb’in başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış olduğunu ve bir peygambere hanım olacak fıtratta bulunduğunu ferasetiyle hissetmişti. Kendisini de ona zevc olarak fıtratta mânen küfüv bulmadığ için boşadı.
Peygamberimizin, Allah’ın Emriyle Hz. Zeyneb’i Alması
Peygamber Efendimiz, “mânevî geçimsizlik” sebebiyle Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb arasındaki evliliğin dolayı son bulmasından son derece üzüldü. Çünkü bu evliliği kendisi arzu etmişti. Durumun düzeltilmesi, mahzun Zeyneb (r.a.) ile hadiseden dolayı üzülen akrabalarının gönlünün alınması gerekiyordu.
Hz. Zeyneb’in iddeti [boşandıktan sonra beklemesi gereken müddet] dolmuştu. Bu sırada 35 yaşında bulunuyordu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün, Hz. Âişe validemizle oturmuş, sohbet ediyordu. Bu esnada kendisine vahiy geldi. İnen ayetlerde Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Vakta ki Zeyd, o kadından alâkasını kesti, onu boşadı —kadın da iddetini tamamladı—; Biz de, onu sana zevce yaptık. Ta ki evlatlıkların, kendilerinden alâkalarını kestikleri zevcelerini almakta mü’minler üzerine günah olmasın.
“Allah’ın emri yerine getirilmiştir.
“Allah’ın, üzerine farz ve takdir ettiği herhangi bir şeyi ifa etmesinde Peygambere hiçbir vebâl olmaz.
“Nitekim daha önceki peygamberlerde de, bu, Allah’ın (tatbik ettiği) âdetidir. Allah’ın emri, behemehal yerini bulan bir kaderdir.”[4]
Vahiy hali sona erince, Peygamber Efendimiz gülümsedi ve “Allah’ın, onu bana gökte nikâhladığını, Zeyneb’e kim gidip müjdeler?” buyurdu.
Ayet-i kerimelerden açıkça anlaşılacağı gibi, Cenab-ı Hak, Zeyneb’i zevceliğe alması için Peygamberimize emir vermiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz de, bu emre uyarak, Hz. Zeyneb’i zevceliğe almıştır. Ayet-i kerimedeki “Biz onu sana zevce yaptık” beyanı, bu nikâhın bir akd-i semâvî olduğuna açıkça delâlet ediyor. Demek ki bu nikâh, harikulâde, örf ve zâhirî muamelelerin üstünde ve sırf kaderin hükmüyledir ki Resûl-i Kibriya Efendimiz de, kaderin o hükmüne boyun eğmiştir. Nefsî arzularla hiçbir ilgisi yoktur.
Bu Evliliğin Mühim Bir Hikmeti
Cenab-ı Hakk’ın emriyle Peygamber Efendimizle Hz. Zeyneb arasında kurulan bu evliliğin ehemmiyetli bir şer’î hükmü olduğu gibi, bütün mü’minleri ilgilendiren bir hikmeti ve fayda tarafı da vardı. Bu konuyla ilgili gelen vahyin, “Ta ki evlatlıkların, kendilerinden alâkalarını kestikleri zevcelerini almakta mü’minler üzerine günah olmasın” meâlindeki kısmında beyan buyrulmuştur. Çünkü Câhiliyye devrinde, bir kimse birisini evlat edindiği zaman, halk, evlatlığı, onun adıyla anar ve evlatlık, öz evlat gibi o kimsenin mirasından faydalanırdı. Haliyle, bu inanca göre, evlatlığın boşadığı kadını, onu evlat edinen kimse alamazdı, bu haramdı.
İşte, Peygamber Efendimizin, Allah Teâlâ’nın emrine uyarak, Hz. Zeyneb’i zevceliğe almasıyla, Câhiliyye devrinin bu inanç ve âdetinin bâtıl olduğu ortaya kondu. Böyle bir durumda mü’minler için de vebâl ve günahın söz konusu olamayacağı belirtildi.[5]
Münafıkların Dedikoduları
Peygamber Efendimiz, Hz. Zeyneb’le evlenince, her meselede fırsat kollayıp Müslümanlar arasında fitne ve fesat çıkarmaya can atan münafıklar, bu meselede de ileri geri konuşmaya başladılar. Câhiliyye devri inancına göre, evlatlığın boşadığı karısını almayı haram sayıp, bunu Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhinde dedikodu vesilesi yaparak “Muhammed, evladın karısıyla evlenmeyi haram kıldı, kendisi ise oğlu Zeyd’in boşadığı karısıyla evlendi” deyip yaygaraya başladılar.[6]Gelen vahiy bu hususa da cevap veriyordu: “Muhammed, erkeklerinizden hiçbirinin öz babası değildir (Tabii ki Zeyd’in de öz babası değildir). Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”[7]
Peygamberlerin, ümmetlerine bir baba gibi nazar ve hitapları risâlet vazifesi itibarıyladır, beşerî şahsiyetleri itibarıyla değildir. Bu bakımdan, elbette onlardan zevce almanın uygun olmayacağından bahsedilemez. Kur’an-ı Kerim, zihinlerde bu hususta uyanacak herhangi bir istifhamı bertaraf etmek maksadıyla, meâlini aldığımız son ayet-i kerimeyle mânen şöyle demektetir:
“Peygamber rahmet-i İlâhîye hesabıyla size şefkat eder, pederâne muamele eder ve risâlet nâmına siz onun evladı gibisiniz. Fakat şahsiyet-i insaniye itibarıyla pederiniz değildir ki sizden zevce alması münasip düşmesin! Ve sizlere ‘Oğlum’ dese, ahkâm-ı şeriat itibarıyla siz onun evladı olamazsınız!”[8]
Böyle birçok cihetten hikmetleri bulunan ve hayırlara vesile olan bu pâk ve nezih evliliğe toz kondurmak ve bununla da —hâşâ— Resûl-i Kibriya Efendimizin yüce şahsiyetine gölge düşürmek niyetiyle çırpınıp duranların, hüsn-i niyetten ne kadar uzak ve maksatlı hareket ettikleri, elbette ki bu izahlarımız neticesinde, basiret ve feraset sahibi mü’minlerin gözünden kaçmaz.
Düğün Ziyafeti ve Bir Mucize
Evliliklerinde ashabına düğün ziyafeti tertiplemek, Resûl-i Ekrem Efendimizin bir âdeti idi. Bu âdet, Müslümanlar arasında da günümüze kadar sünnet olarak devam edip gelmiştir.
Fahr-i Kâinat Efendimiz, Hz. Zeyneb’le evlendiği gün, Enes b. Mâlik’in annesi Ümmü Süleym, kendilerine yağda kavrulmuş biraz Medine hurması gönderdi. Gönderilen hurma küçük bir kap içinde ancak Peygamber Efendimiz ve Hz. Zeyneb’e kâfi gelebilecek kadardı.
Hadiseyi, bu bir avuç hurmayı getiren “Hâdim-i Nebevî” unvanıyla şöhret bulan Hz. Enes b. Mâlik şöyle anlatır:
“Nebi ﷺ, götürdüğümü kabul etti ve ‘Bana, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi (r.a.) çağır’ diye emretti; bu arada daha birçok kimsenin ismini zikretti. Resûlullah’ın azıcık bir yiyecek için birçok kimseyi çağırmayı bana emretmesine şaştım. Ama emrine aykırı hareket edemezdim. Onların hepsini çağırdım.
“Bu sefer bana, ‘Bak, mescitte kim varsa, onları da çağır’ dedi. Öyle yaptım. Mescide gidip, orada namaz kılan kimi buldumsa onlara, ‘Resûlullah’ın düğün ziyafetine buyurunuz!’ dedim. Geldiler.
“Nihayet sofa doldu.
“Bana, ‘Mescitte kimse kalmadı mı?’ diye sordu.
“‘Hayır’ dedim.
“Bu sefer, ‘Bak, yolda kim varsa, onları da çağır’ dedi.
“Çağırdım. Odalar da doldu.
“‘Gelmeyen kimse kaldı mı?’ diye sordular.
“‘Hayır, yâ Resûlallah!’ dedim.
“‘Haydi, çanağı getir’ buyurdu.
“Getirip önüne koydum.
“Elini çanağın üzerine koyup bereket duasında bulundu. Bundan sonra, ‘Onar onar halkalansınlar ve herkes kendi önünden yesin’ buyurdu.
“Davetliler, emredilen şekil üzere oturarak doyuncaya kadar yediler. Böylece bütün davetliler bölük bölük gelip yiyip gittiler.
“Ben çanaktaki hurmaya ve yağa bakıyordum. Sofada ve odalarda bulunanların hepsi ondan doyuncaya kadar yediler. Çanakta kalan ise getirdiğim kadardı!
“Resûlullah bana, ‘Ey Enes, kaldır!’ diye emretti.
“Ben de çanağı kaldırdım. Sonra da annemin yanına vardım. Hadiseyi olduğu gibi anlattım.
“Annem de bana, ‘Hiç hayret etmene gerek yok! Eğer Allah, ondan bütün Medinelilerin yemesini dilemiş olsaydı, hepsi de yer ve doyarlardı’ dedi.”[9]
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ﷺ dini, daveti ve risâleti umumî olduğu için, hemen hemen kâinatın her nevinden mucizelere mazhar olmuştur. Duasıyla yemeklerin bereketlenmesi hususunda da birçok mucize göstermişlerdir. Mevzuyla ilgisi bakımından bu mucizeyi burada naklettik. Ve dua ediyoruz:
“Yâ Rab! Resûl-i Ekrem’in ﷺ bereketi hürmetine bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan eyle!”
Hicab Ayetinin Nâzil Olması
Hz. Zeyneb’in düğün yemeğine davet edilenler, dağılmış, sadece üç kişi kalmıştı. Bunlar oturup konuşmaya dalmışlardı. Peygamber Efendimiz bu durumdan hoşlanmadı. Kalkıp Hz. Âişe’nin odasına kadar gitti. Sonra birbiri ardınca diğer Ezvac-ı Tâhirat’ın da odalarına uğradı. Oturup konuşanlar gitmişlerdir zannıyla döndü. Fakat onlar hâlâ konuşmalarına devam ediyorlardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, onlara bir şey diyemedi. Tekrar, Hz. Âişe validemizin odasına doğru gider gibi davrandı. Bu sırada onlar da kalkıp gittiler. Peygamber Efendimize haber verilince hemen geri döndü. Hücre-i saadete girdi.
Daha önceleri de Hz. Ömer, “Yâ Resûlallah! Hanımlarınızı perde arkasına alsanız… Zira, huzurunuza her çeşit insan gelir, gider” derdi. Fakat Cenab-ı Hak tarafından herhangi bir emir gelmediğinden, Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Ömer’in bu sözüne karşı sükût ederdi. Hatta bir gün Ezvac-ı Tâhirat’tan Hz. Sevde’yi dışarıda görmüş ve “Ey Sevde! Biz seni tanıdık!” demişti.[10]Bu sözü, hicab hakkında İlâhî emrin gelmesini şiddetle arzu ettiği için sarf etmişti.
Hz. Zeyneb’in düğün yemeğinde de yukarıda bahsettiğimiz hadise meydana gelince, hicab ayeti nazil oldu:
“Ey iman edenler! Bundan sonra Peygamberin evlerine —yemeğe davet edilmeden, vakitli vakitsiz— girmeyin. Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, Peygambere eza vermekte. O, ‘Girmeyiniz veya kalkıp gidiniz’ demekten sıkılıyordur. Allah ise, hakkı açıklamaktan çekinmez. Bir de, onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit, perde ardından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah’ın Resûlüne eza vermeniz (doğru) olmadığı gibi, kendinden sonra zevcelerini nikâhla almanız da ebedî câiz değildir. Bu, Allah katında çok büyük günahtır.”[11]
Nâzil olan bu ayet-i kerimeyi, Peygamber Efendimiz, dışarı çıkıp halka okudu. Bunun üzerine Ezvac-ı Tâhirat da perde arkasına çekildiler.[12]
Bundan sonra, neseb ve süt emme yönünden akraba olanlar ile hizmetçi ve hürriyetlerine kavuşmak için anlaşma yapmış bulunanlar dışındakilerle Ezvac‑ı Tâhirat gerektiği zaman, ancak perde arkasında konuşur, görüşürlerdi.[13]
Bir gün, Peygamber Efendimizin yanında Hz. Ümmü Seleme ile Hz. Meymûne bulunuyordu. Bu esnada âmâ olan Abdullah İbni Ümmî Mektum (r.a.) içeri girdi. Peygamber Efendimiz, hanımlarına, “Perde arkasına çekiliniz” diye emretti.
Onlar, “Yâ Resûlallah! O âmâ değil midir? Gözleri görmez ve bizi tanımaz” dediler.
Peygamber Efendimiz, “Siz de âmâ mısınız? Onu görmüyor musunuz?” diye buyurdu.[14]
Müslüman Kadınlara Tesettürün Emredilmesi
Bir kısım edebsiz münafıklar, köle kadınlara sataşırlardı. Zaman zaman sâir kadınları da, köle zannıyla rahatsız ederlerdi.
Bunların, mü’minlerin hanımlarını da rahatsız ettikleri olurdu. Neden böyle yaptıkları sorulduğunda ise, “Biz onları köle sanmıştık!” diyerek mâzeret uydururlardı.
Bu hadiseler üzerine, Müslüman kadınların örtünmelerini emreden şu ayet‑i kerime nâzil oldu:
“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, iç elbiselerinin üzerlerine cilbablarını [örtülerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur.”[15]
____________________________________________________________________
[1]İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 101.
[2]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 101; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 354; İbn Kesir, Tefsir, c. 3, s. 491.
[3]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 101; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 354; İbn Kesir, Tefsir, c. 3, s. 491.
[4]Ahzab, 37-38.,
[5]Câhiliyye devrinin bu evlat edinme âdeti, Kur’an-ı Kerim’in şu meâldeki âyet-i kerîmeleriyle ortadan kaldırılmıştır:
“Allah, evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu mücerred, sizin ağzınızdan çıkan bir sözdür. Hâlbuki Allah hak söyler ve kullarını doğru yola sevkle hidâyete kılar.
“Evlat edindiğiniz kimseleri babalarına nisbet edin. Zira, Allah katında insanları babalarına nisbet etmek sevab ve adalettir. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o hâlde onlar dinde sizin kardeşleriniz olmakla beraber, dostlarınızdır da… Hata ettiklerinizde ise, size bir vebâl yoktur. Allah Teâlâ, kullarının geçmiş günahlarını mağrifet ve gelecekte merhamet eder.” (Ahzab, 4-5).
[6]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 352.
[7]Ahzab, 40.
[8]Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 28-29.
[9]Müslim, Sahih, c. 2, s. 1051.
[10]Müslim, Sahih, c. 4. s. 151.
[11]Ahzab, 53.
[12]Müslim, Sahih, c. 4, s. 151.
[13]İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 177.
[14]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 178.
[15]Ahzab, 59.
Bir Zamanlar müslümandım. ….
Aziz kardeşim,
Bahsettiğiniz konu ile ilgili şüphelerinizi izale edebilecek sitemizde bazı soru cevaplar var. Okumanızı rica ediyoruz:
http://www.resulullah.org/hz-muhammedin-hayatina-bakildigi-zaman-siradan-bir-insanin-hayatinda-olan-yemek-icmek-uyumak-evlenme
http://www.resulullah.org/peygamber-efendimizin-asv-cok-evlenmesinin-hikmetleri-nelerdir
Kuranda münafıklar Müslüman kadınları köle sanıp tacizde bulunduğundan dolayı ayırt edilmeleri için kapanması gerektiğini yazmışsınız
.Günümüzde köle kadın kavramı yok öyleyse ayırt edilemeye de gerek yok o zaman kapanmaya da gerek yok mantığını mı çıkaracağız
Hayır elbette bu şekilde bir sonuç çıkaramayız. Tesettür kadınlar için fıtri bir ihtiyaçtır. Bu konuda detaylı bilgiyi sorularlaislamiyet sitemizde bulabilirsiniz.
http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/6736/allah-nicin-yuzu-degil-de-basisaclari-ortmeyi-emretmistir-oysa-guzel-olan-yuz-degilmidir.html
tesettür kadınlar için değil erkekler için fıtri bir ihtiyaçtır. Mübarek Ramazan ayında bunu daha iyi anlarsın. Sokakta oruçluyken yürüdüğünde kadınlara bakmamaya en azından nefsine hakim olarak görmeye çalışılır değil mi? İşte buradan da ortaya çıkıyor ki gözüne ve diline hakim olması gereken erkektir. Kadın değil. Elbetteki kadının da kendine göre sorumluluğu var ama esas problem erkekten çıkıyor. O halde kadının tesettüre girmesi değil erkeğin kendi nefsine hakim olmalı. Ama bu erkeğe zor geldiği için kadına sorumluluk yüklemek, bu yükümlülüğün Allah tarafından gönderildiğini inanmak kolayına gelmiştir. Ve bu fikre kendi zayıflığından dolayı var gücüyle bağlanmıştır. Kapanan kadınlarımız da maalesef bunun böyle doğru olduğuna inanmışlar. Kadınlara örtü değil, gözlerinize, dilinize ve nefsinize örtü çekin. Kendi sorumluluklarınızı kadınlara yüklemeyin.
Konuşmanda kendi kendine çelişki yaşıyorsun ve daha nefsin nasıl bir şey olduğunu kavrayamamışsın,şöyle soralım erkekler nefslerine hakimmi olsunlar yoksa kadınlar kapansınmı? hangisi daha kolay Yaradan bize kolayı emretmiş diğer türlü olsaydı şimdikinden daha beter olurduk.Kendi yaptıklarınıza bahane bulmak da sizin nefsinizin isteğidir…
Karaduman
Sen nefsine sahip çıkma acısını kadından çıkar. Nefsine sahip erkeklere bari hakaret etme Sonrada çelişkiden bahset sen kendinle değil insanlığın ile çelişiyorsun bence….
Tesettür sırf Allah celle celaluhu emrettiği için uygulanır. Herşeyin sahibi O, insanı yaratan O, ne derse ne emrederse onu yapmakla görevliyiz.
Sayın Hocam, derin ilmi bilgilerinize sığınarak,kafama takılan şu soruyu sormak istiyorum. Amca , Hala , Dayı gibi yakın akraba çocuklarının evlenmesi neticesinde meydana gelecek çocukların sakat olma risklerinin çok yüksek olduğu bilimsel veriler bu gün elde edilmiş durumda.Bu vesile ile o günün şartlarında hala kızıyla evlenen resulallah efendimize bu evlilik için vahiy yoluyla ayet gelmesini nasıl izah etmeliyiz?
Akraba evliliğinde doğacak çocukların diğer çocuklara oranla daha fazla risk taşıdıkları bilimsel bir gerçektir. Peygamberimizin (asm) Zeyneb bint-i Cahş (ra) ile olan evliliğine izin veren ayet böyle bir evliliğin caiz olduğunu gösterir, ancak böyle bir evliliğe teşvik etmez.
İlgili ayette böyle bir yasak olmadığı gibi, aksine ayette geçen “amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık” ifadesi, amca, hala, dayı ve teyze kızlarıyla evlenmenin caiz olduğunu açıkça gösterir.
Ayrıca, Nisa suresinin 23. ayetinde; evlenilmeleri yasak olanları açıklandıktan sonra, aynı surenin 24. ayetinde bunların dışında kalan akrabalarla evlenmenin helal olduğunu bildirmektedir.
Ayette geçen hitaptan, Hz. Peygamber (asm)’in amca, hala, dayı ve teyze kızlarıyla evlenmesinin farz hükmünde olduğu yönünde bir anlayışın doğru olmadığı sonucu çıkarılması gerekmektedir. Buradaki hitap görünüşte Hz. Peygamber’e özel olmakla beraber, hakikatte bütün ümmetini kapsamaktadır. Hz. Peygamber’e verilen izin geneldir. Ayette belirtilen sınıflardaki kadınlarla evlenme Hz. Peygamber için bir genişliktir. Evlenmesi gerektiği durumlarda akraba kızlarıyla evlenmenin kendisine mubah olduğunun bir işaretidir.
Ahzab suresinin 37. ayetinde; Hz. Peygamber’in halasının kızı Hz. Zeyneb’le evlendiği ve bu evliliğin bizzat Allah tarafından gerçekleştirildiği açık olarak belirtilmektedir.
Akraba evliliğinin, sosyal ve tıbbi bir takim sakıncaları olduğu yönünde Hz. Peygamber’e ait rivayetler muteber hadis kaynaklarında bulunmamaktadır. Aksine, Hz. Peygamber’in akraba evliliği yapma niyetinde olduğu Hz. Ali’den nakledilen rivayetten anlaşılmaktadır. (bk. Müslim, Rada’, 3; Nesai, Nikah, 50)
Aynca Hz. Peygamber halasının kızı Zeyneb binti Cahş’la akraba evliliği yaparak, çocuklarını da akrabasıyla evlendirerek, akraba evliliklerinin dini bir sakıncası olmadığını ortaya koymuştur. Bütün bunlara ilaveten, sahabe ve tabiin de akraba evlilikleri yapmışlardır. Yapılan akraba evliliklerinin zamanın sosyal yaşantısıyla da ilgisi bulunmamaktadır.
Hz. Peygamber (asm)’in ve çocuklarının yaptıkları akraba evliliklerinin herhangi bir hastalığa sebeb olduğu kaynaklarda belirtilmemektedir.
Fıkhi mezheplerde genel olarak, akraba evliliğinin caiz olduğu; ancak evlenilecek kadının yabancı olmasının tercih sebebi olacağı belirtilmektedir.
Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com/ahzab-suresi-50-ayette-akraba-evliliginin-yasaklandigi-dogru-mudur
ahzap süresi 37 ye göre Zeyd ile evliyken Zeynep , Peygamberimizin gönlünün olduğunu mu yazıyor?
Bu âyette adı geçen Zeyd, Hz. Peygamber’in kölelikten azat ederek evlat edinmiş olduğu Zeyd b. Hârise’dir. Hz. Peygamber, onu halasının kızı Zeynep ile evlendirmişti. Ancak aralarında başlayan geçimsizlik sebebiyle Zeyd, Hz. Peygamber’e gelerek eşini boşamak istediğini söylüyordu. Hz. Peygamber, bu boşanmanın uygun olacağını düşünmekle beraber dedikodu çıkmasından çekindiği için Zeyd’e, eşini boşamamasını söylüyordu. Ancak daha sonra Zeyd, eşini boşamıştı.
kolay gelsin. bir şey soracağım bu yazınızla ilgili. Hz. Muhammed s.a.v ‘ın yemeği bereketlendırdıgı butun o yakın cevredekı ınsanları yemegıne cagırıp az mıktar hurmayı dua ıle mucızeleyerek herkese yettırdıgı ve arttıgı hususunda.
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu. ”
Ankebut suresi 50
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu. ”
Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Ankebut suresi 50-51
gibi ayetlerde mucızelerın Allah katında oldugundan ve Hz. Muhammed s.a.v’ın mucıze yaratamayacagından bahsedılıyor. Şimdi bu anlattıgınız hurma hıkayesınde sızce dogma, abartılı, Hz. Muhammed s.a.v’ı daha da yuce gostermeye yonelık bır hıkaye olması muhtemel degıl mı ? Bu tur hıkayelere ıtıbar etmelı mıyız ? Acaba dersek dınden cıkmıs yada Hz.Muhammed s.a.v’ yalanlamıs olur muyuz ?
Kardeşim zor olan nefsini idare etmek. Erkekler kadınlara bakmayacak başka gözle… kendi nefsini yeneceksin…!!!
Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimize (sav) verilen mucizelerden de bahsedilir. Örneğin Miraç, ayın yarılması, attığı az bir kumun müşriklere isabet etmesi vb… Detaylar için ilgili yazımıza bakmalısınız: http://www.resulullah.org/peygamberimizin-kuran-i-kerimde-bahsedilen-mucizeleri
Kur’an’daki mucizeleri inkar etmek dinden çıkmaya sebeptir. Bazı alimlere göre sahih hadisleri inkar da aynı kategoridedir. Dolayısıyla ümmetin ortak kanaatiyle Kur’andan sonra müslümanlar sahih hadis kitaplarındaki rivayetlere inanmalı ve güvenmelidirler.
tesettür hakkında ne buyurulduğunu öğrenmek için aradım.
Tesettür Âyet-i kerîmesini de bu vesile ile dikkatle okudum.
Verilen bilgilerden çok istifade ettim.
Teşekkür eder, güzel hizmetlerinizin devamını niyaz ederim.
Muhsin
Geçmişe mazi derler malum. Dah iyisini bulduysanız ne mutlu. Varsa daha iyisi tabi 🙂
İnanmak için mucize isteyenlere mucize gösterilmiyor. Az miktarda hurmanın veya kuyudaki suyun bereket duasıyla bereketi artıyor.
Ayeti kerimede söz edilen inanmak için mucize isteyenlere hitab vardır. İkisi arasındaki farkın anlaşılması dileğiyle.
esselamü aleyküm sevgili admin kardeşim. ahzab süresi 50. ayeti yazıp ta böyle bir evliliği teşvik etmez diye cevap yazmanızı anlamakta zorluk çekiyorum.allah rasulu s.a.v bunun teşviki, için en güzel örnek değilmidir.ki belirttiğiniz gibi halasının kızı ile evlenmiştir. peki haz ali ra. ile haz fatıma annemiz de akraba değiller mi .
akrabalık ilişkilerini kesmek büyük günahlardan sayılmaktadır bu son derece mantıklı. o zaman akraba olmadığı halde birisiyle akrabalık oluşturmakta aynı şekilde günah olmalı bu açıdan bakınca.
bu da hz muhammedin evlatlığı zeydi öz oğlu gibi kabul etmesinde Allah tarafından uyarılması hatta zeydin boşandığı karısıyla evlenmesini emredilmesini açıklıyor olabilir.