Hicret’in 5. yılıydı… Medine sokakları, Müslüman olmak için âdeta yarış edercesine akın eden kavim ve kabilelerle şenleniyordu. Müzenî kabilesinden de 10 kişilik bir heyet geldi. Heyette bulunanlar bir müddet Peygamberimizin sohbetinde bulunduktan sonra Müslüman oldular. Bu 10 kişiden birisi de Nûman bin Mukarrin’di (r.a.).
Hz. Nûman, cesaretiyle meşhurdu. Bu cesaretini İslamiyet’in yayılması yolunda kullandı. Cihat ordularına iştirak etti. Bu savaşlarda Peygamberimizin çok yakınında bulundu. Mekke’nin fethinde sancaktarlık yaptı.
Peygamberimizin vefatına kadar İslamiyet’in yayılması hususunda gayret sarf eden Hz. Nûman, Hz. Ebû Bekir’in hilafeti zamanında da çeşitli hizmetlerde bulundu.
Hz. Ömer halife olduktan sonra, İran topraklarına bir cihat ordusu çıkarıyordu. “Ordunun başına kimin getirilmesinin daha uygun olacağı” hususunda sahabilerle istişare etti. İstişare neticesinde, İran’a sevk edilecek İslam ordusunun başına Nûman bin Mukarrin’in getirilmesine karar verildi.
Hz. Ömer tarafından böyle bir vazife kendisine tebliğ edildiğinde Hz. Nûman bunu memnuniyetle kabul etti. İslam ordusuyla İran’a hareket etti. Emri altında Huzeyfe bin Yemân, Mugîre bin Şu’be, Hz. Zübeyr ve Abdullah bin Ömer (r.a.) gibi meşhur sahabiler de vardı.
İslam ordusu düşmanla karşılaşmadan önce, Peygamberimizin emri üzere düşman, Müslüman olmaya davet edilirdi. Kabul etmezlerse cizye vermeleri teklif edilir, buna da yanaşmazlarsa, artık üçüncü şık olan savaşı kabul etmiş sayılırlardı. Hz. Nûman da bu esasa uyarak İranlıları İslamiyet’e davet etti. İranlılar bunu kabul etmedikleri gibi cizye vermeye de yanaşmadılar. Mugîre bin Şu’be kumandana hitaben, “İranlılar bize çok yaklaştılar, süratli ve iyi ok atarlar. Bu sebeple hemen hücum etmelisin!” dedi.
Hz. Nûman, Peygamberimizle birlikte birçok savaşta bulunmuştu. Savaş tecrübesi daha fazlaydı. Resûlullah öğle sıcaklığında düşmana saldırmazdı. Oysa vakit tam öğle idi. Bu sebeple Hz. Mugîre’nin teklifine yanaşmadı ve ona şöyle dedi:
“Vallahi sen gerçekten tecrübeli ve ileri görüşlü bir sahabisin. Fakat Peygamberimizle bulunduğum bütün savaşlarda, o, eğer gündüzün ilk saatlerinde savaşmazsa, güneşin tesiri kayboluncaya ve rüzgâr çıkıncaya kadar savaşı geciktirirdi.”
Hz. Nûman daha sonra mücahitlerin arasında dolaştı. Onları harbe teşvik edici konuşmalar yaptı. Sonra da nasıl hareket edecekleri hususunda talimat verdi: “Ben sancağı üç defa sallayacağım. Birinci sallayışımda herkes ihtiyacını görsün ve abdest alsın. İkinci sallayışımda ayakkabılarını bağlasın ve silahını tekrar kontrol etsin. Üçüncüde ise hücuma geçsin. Ben bile olsam, şehit düşen biriyle meşgul olup oyalanmayın…”
Nihayet beklenen vakit geldi. Hz. Nûman, Cenâb-ı Hakk’a, “Allah’ım, bugün Müslümanların zafer kazanması yolunda bana şehitlik ihsan eyle! Müslümanları muzaffer kıl!” diye münacatta bulundu ve sonra da mücahitlerin beklediği işareti verdi. Sancağı üç defa salladı. İranlılar, Müslümanlardan birkaç misli daha kalabalıktı. Fakat şehitlik arzusuyla yola çıkan mücahitler, kumandanları Numan bin Mukarrin’in (r.a.) arkasında hücuma geçtiler. İlk yere düşen Hz. Nûman oldu. Mücahitler onun yaralandığını gördüler; fakat sözünü hatırlayarak yanına yaklaşmadılar. Hz. Makil bin Yesar bunu şöyle anlatır:
“Nûman yere yıkılınca yanına geldim; fakat onun ‘Eğer şehit düşersem kimse benimle meşgul olmasın.’ sözünü hatırladım. Üzerine bir örtü örttüm ve gittim. Nihayet İranlılara galip geldik. Yanıma biraz su alarak kumandanımızın yanına geldim. Yüzündeki toprakları yıkadım. Bana, ‘Sen kimsin?’ diye sordu. Kendimi tanıttım. ‘Müslümanlar ne yaptılar? dedi. ‘Allah onları muzaffer kıldı.’ dedim. Buna çok sevindi. Bütün yaralarını, acılarını unuttu. ‘Allah’a çok şükür! Bunu Ömer’e yazın.’ dedi ve şehadet mertebesine erdi.”[1]
Hz. Ömer bu kahraman sahabinin şehadetini duyunca başını elleri arasına alarak hıçkıra hıçkıra ağladı…
Allah onlardan razı olsun!
________________________________
[1]el-İstiâb, 3: 545.