(Hicret’in 6. senesi Muharrem ayı)

Bu tarihte, Peygamber Efendimiz ashaptan Muhammed b. Mesleme Hazret­leri kumandasındaki otuz kişilik bir süvari birliğini Necid diyarında bulunan Bekir b. Kilâboğulları üzerine gönderdi.

Mücahitler, bu kabileye âit Şerebbe mevkiine vardıklarında, Be­nî Muha­rip’ten bir toplulukla karşılaştılar. Aralarında çatışma vuku buldu. Muharipo­ğullarından bazıları öldürüldü; sağ kalanlar ise kaçtılar. Mücahitler, onların geride kalan çoluk çocuklarına ise dokunmadılar.

Daha sonra mücahitler, Benî Bekirlerin bulunduğu yere kadar ilerlediler. Ani­den baskında bulunarak on kadar adamlarını öldürdüler. Bir kısım davar ve develerini de ganimet olarak aldılar. Muhariplerle Benî Bekirlerden alınan ganimet mallar, yüz elli deve ile üç bin davarı buluyordu.

Birlik kumandanı Muhammed b. Mesleme (r.a.), bunların beşte birini Pey­gamber Efendimiz için ayırdı, geri kalanını ise mücahitlere bölüştürdü.

Mücahitler, Medine’ye dönerken yolda Benî Hanife kabilesinden Sümâme b. Üsâl’i yakaladılar. Sümame, Mek­ke’ye um­re haccı yapmaya gidiyordu.

Müslüman süvari birliği, Muharrem ayının son gecesinde Medine’ye dön­dü.[1]

Sümâme b. Üsâl’in Müslüman Oluşu

Mücahitler tarafından esir alınan Sümâme b. Üsâl, Yemame halkının ileri ge­lenlerindendi. Bir ara, Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırma teşebbüsüne geçmiş ise de, amcası onu bu cinayeti işlemekten alıkoymuştu. Resûl-i Ekrem Efendimiz de, bunun üzerine Sü­ma­me’­nin kanının dökülmesini mübah saymıştı.[2]

Sümame’yi Pey­gam­be­ri­mizin huzuruna getiren mücahit­ler, onu tanımı­yor­lardı. Resûl-i Ekrem onlara, “Kimi ya­kalamış olduğunuzu biliyor musu­nuz? Yakaladığınız bu adam, Benî Hanife kabilesi Efendisi Sümâme b. Üsâl’dir. Ona iyi davranınız” diye buyurdu.

Sahabeler, onu Mescid-i Şerif’te barındırdılar.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, mescide gidip Sümame’nin ya­nına vardı.

“Ey Sümame! Gönlünde ne var, içinden ne geçiriyorsun?” diye sordu.

Sümame mahcup bir eda içinde, “Yâ Muhammed! Gönlünde hayır var! Şa­yet beni öldürecek olursan, eli kanlı bir katilin hayatına son vermiş olursun! Eğer bana iyilik eder, beni affedersen, iyiliğe karşı teşekkür eden, iyilik bilen bir kimseye iyilikte bulunmuş olursun! Eğer, hürriyetime kavuşmam için ben­den mal istersen, dilediğin kadar iste, al!” diye cevap verdi.

Efendimiz, başka bir şey demeden yanından ayrıldı.

Daha sonra iki gün üst üste Peygamber Efendimiz, Sü­ma­me’ye aynı suali sordu. Sümame aynı cevabı verince, ashabına, “Sü­ma­me’­yi serbest bırakınız” diye emrederek onu fidye-i necat almaksızın serbest bıraktı.

Bu âlicenab hareket karşısında Sümame’nin gönül âlemi birden nurlandı. Hemen orada kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu.[3]

Mekke’de Sümame’nin Başına Gelenler

Müslüman olan Sümame, Peygamber Efendimizin müsaadesiyle niyetlen­miş olduğu umresini yapmak üzere Mekke’ye gitti. “Telbiye” getirerek şehre gi­rince, Ku­reyş müşrikleri Müslüman olduğunu anladılar. Yakalayıp boynunu vur­mak istediler. O sırada içlerinden birisi, “Bırakınız onu! Siz, yiyecek mad­de­si bakı­mından Yemame’ye her zaman muhtaçsınız!” deyince onu serbest bı­rak­tılar.

Buna rağmen Sümame onlara meydan okudu.

“Vallahi” dedi. “Re­sû­lul­lah Muhammed müsaade etmez­se, size Yema­me’den bir buğday tanesi bile gelmeyecek­tir!”

Gerçekten de, umresini yapıp Yemame’ye dönen Sü­ma­me, Ye­ma­me halkını Ku­reyşlilere herhangi bir şey yükleyip göndermekten menetti.[4]

Peygamber Efendimizin Şefkati

Yemame halkı Sümame’nin emri üzerine Mekke’ye yiyecek bir şey gön­dermeyince, Ku­reyş müşrikleri son derece zor bir duruma girdiler. Kıtlık yü­zünden olmadık şeyler yemeye başladılar.

Sonunda, Resûl-i Kibriya Efendimize bir mektup yazmak zorunda kaldılar: “Sen, hem akraba haklarını gözetmeyi emretmektesin, hem de bizimle akraba­lık bağlarını koparıp babaları kılıçtan geçirmekte, çocukları da açlıktan öldür­mektesin! Sü­mame, bizim yi­yeceklerimizi kesti. Son derece daraldık. Ne olur, Sümame’ye bu hususta bir mektup gönderiver!”[5]

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onların yaptıkları bütün düşmanlık ve kötülükleri bir tarafa bırakarak, Yemame’­den, Mekke­lilere yiyecek satışına mani olmaması için Sümâme b. Üsâl’e bir yazı gönderdi.

Sümame, Hz. Re­sû­lul­lah’ın bu emri üzerine Mekkelilere zahire satışını ser­best bıraktı.[6]

Görülüyor ki Peygamber Efendimiz, insan hayatına vermiş olduğu değer­den dolayı, en şiddetli düşmanlarına karşı bile yiyecek içecek noktasında son derece şefkatli ve merhametli davranmıştır. Ku­reyş müşrikleri gibi en azgın düşmanlarının bile, açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalıp yok olmalarına, şef­kat ve merhamet ummanı olan mübarek gönülleri rıza gösterememiştir! Bu, onun, hayata hürmeti telkin eden en güzel davranışlarından sadece birisidir! Mübarek hayatına bu nazarla baktığımızda buna benzer birçok hadiseye rast­layacağımız şüphesizdir!


____________________________________________________________

[1]İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 78.
[2]İbn Sa’d, a.g.e., c. 5, s. 550.
[3]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287-288; Müslim, Sahih, c. 3, s. 1386.
[4]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 288; İbn Sa’d, a.g.e., c. 5, s. 550.
[5]İbn Abdi’l-Berr, el-İstiab, c. 1, s. 215.
[6]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 288; İbn Abdi’l-Berr, a.g.e., c. 1, s. 215.