Putperestlerin önde gelenlerinin içlerinde taşıdıkları bu ikircikli tutum ve ilkesiz, oportünist, çıkarcı düşünce biçimleri iman konusunda yumuşamalarına da neden olur. Durumları “ya tutarsa” deyip Beyşehir gölüne maya çalan Nasreddin Hoca’yı hatırlatır. Hz. Muhammed’e bir teklifte bulunurlar:
“Bize mucize göster!” Bu kez, aralarında Utbe, Ebu Süfyan, Nadr, Velid ve Ebu Cehil gibi kodamanların da bulunduğu 13 kişilik bir heyet seçilir. Ve bir akşamüstü Hz. Muhammed görüşmek üzere Kâbe’ye davet edilir. Önce Utbe’nin eski teklifi tekrarlanır. Mal, makam, kadın… Hz. Muhammed:
“Söylediklerinizin hiç birinde gözüm yok.” der. “ALLAH beni Elçi olarak gönderdi ve bana bir Kitap indirdi. Sizden iman edenler için Cennet’in müjdesini, reddedenler için de Cehennem’in tehdidini bildiriyorum. Size getirdiğim şeyi kabul ederseniz, bu dünyada ve ahirette sizin azığınız olur. Eğer reddederseniz, yüce ALLAH benimle sizin arasındaki hükmünü verinceye kadar ben her güçlüğe göğüs gerip katlanırım.” Ve putperestler sözü asıl amaçlarına getirir:
“Muhammed!” derler, “Bilirsin ki geçimi bizden daha kıt ve sıkıntılı olan bir topluluk yeryüzünde yoktur. Şimdi sen Rabbinden dile de Mekke’yi sıkıp daraltan şu dağları ortadan kaldırıp şehrimizi açsın, rahatlatsın. Bizim için Şam ve Irak nehirleri gibi nehirler akıtsın. Yanında seni doğrulayacak bir melek göndersin. Hem iste de sana bağlar, bostanlar ve altından, gümüşten köşkler yapsın da seni çalışmaktan kurtarsın; çünkü sen de bizim gibi çarşılarda dolaşıyor, geçimlik arıyorsun. Hem söyle Rabbine ölmüş baba ve atalarımızı diriltsin. Ve biz onlara senin peygamberliğinin gerçek olup olmadığını soralım.”
Hz. Muhammed’in bütün bu isteklere cevabı:
“Ben bunlar için gönderilmedim.” olur. Fakat putperestler ısrarcıdır:
“Öyle ise haydi iste Rabbinden de göğü parçalayıp üstümüze düşürsün. Yoksa sana asla inanmayacağız.” Hz. Muhammed:
“O iş ALLAH’a aittir. O ne dilerse yapar!” der. Putperestler ısrarlarını ve baskılarını arttırırlar.
“Doğruysan bize azabı getir.” derler. “Gözümüzün önünde göğe merdiven kurup çıkmadıkça ve bize oradan dört tane melek getirmedikçe sana hiçbir zaman inanmayacağız!” derler. En sonunda istekleri hezeyan haline dönüşür. Hz. Muhammed, bir an için bir umuda kapılmıştır. Ailesinin yanına bir hayal kırıklığı daha yaşamış olarak döner. Olay tam olarak Bediüzzaman’ın:
“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.” tespitini haklı çıkartan niteliktedir. Ve yaşananlar Kur’an’da da yankı bulur:
“Onlar şöyle dediler: ‘Bu ne biçim Peygamber ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil miydi? Ya da kendisine bir hazine verilmeli ya da içinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi?’O zalimler: ‘Siz, olsa olsa büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız.’dediler. Senin hakkında bak ne biçim örnekler verdiler de saptılar. Artık bir daha doğru yolu bulamazlar. ALLAH’ın şanı yücedir. O, dilerse sana daha iyisini, alt tarafından ırmaklar akan cennetler verir ve senin için saraylar ihsan eder.” (Furkan, 25:7-10)
“İnkâr edenler: ‘O’na Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?’derler. Sen ancak bir uyarıcısın her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d, 13:7)
İkinci ayet, putperestlerin mucize taleplerinin reddedilme nedenini de açıklar.