Oysa kendilerine yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, içtenlikle sadece O’na iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (Beyyine, 98/5)

O kurbanların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır… (Hac, 22/37)

De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir… (Âl-i İmrân, 3/29)

1. Müminlerin emîri Ebû Hafs Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib el-Kureşî el-Adevî, Resûlullah’ın  şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir:

Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a ve Resûlü’ne hicret ederse o, (gerçekten) Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmiş olur. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse hicreti, hicretine sebep olan şeyedir.1

2. Ümmü Abdullah künyesi ile anılan mü’minlerin annesi Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah  şöyle buyurmuştur:

Bir ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek; sahraya geldiklerinde ise ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek.

Âişe der ki:

“Ey Allah’ın Resûlü, neden hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret için yola çıkanlar olduğu gibi onlardan olmadığı hâlde yollarda orduya katılanlar da vardır, dedim. Resûlullah :

Hepsi birden yerin dibine geçirilirler ve kıyamet günü niyetlerine göre haşrolunurlar.” buyurdu.2

3. Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber  şöyle buyurmuştur:

Mekke’nin fethinden sonra, artık (Medine’ye) hicret etmek yoktur. Yalnız cihad etmek ve cihad niyetinde bulunmak vardır. Cihada çağrıldığınız zaman derhal (orduya) katılın.3

4. Ebû Abdullah Câbir b. Abdullah el-Ensârî (ra) anlatıyor:

Bir askeri seferde Peygamber  ile beraberdik. Resûlullah:

Medine’de kalan öyle kişiler var ki, gittiğimiz her yerde ve geçtiğimiz her vadide (niyetleri sayesinde) sizinle beraberdiler, onları (orduya katılmaktan) hastalıkları alıkoydu, buyurdu.

Başka bir rivayet de “Onlar sizinle aynı mükâfatı alırlar.” şeklinde ifade edilmiştir.

Buhârî’nin rivayetine göre Enes (ra) şöyle demiştir:

Peygamber’le Tebük Seferi’nden dönüyorduk; Peygamber  şöyle buyurdu:

Bazı kimseler bizimle gelemedi ve arkamızda Medine’de kaldılar. Geçtiğimiz her boğazda ve vadide onlar (niyetleri sayesinde manen) bizimle beraberdi. Onları, (orduya katılmaktan) mazeretleri alıkoydu.4

5. Ebû Yezîd Ma’n (ra) anlatıyor:

Babam Yezîd, sadaka olarak dağıtmak için birkaç dinar ayırmış ve onları camide birinin yanına koymuştu. Ben de gelip onları aldım ve babamın yanına gittim. Bunun üzerine babam, “Vallahi (ben o paraları) sana vermek istememiştim.” dedi. Babamın da bulunduğu bir ortamda durumu Resûlullah’a arz ettim. Resûlullah :

Yezîd, sen niyetinle sevap kazandın; Ma’n, sen de aldığın malı kazandın, buyurdu.5

6. Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebû İshâk Sa’d b. Vakkâs (ra) anlatıyor:

Veda Haccı senesinde Resûlullah, ağır hastalığım sebebiyle beni ziyarete geldi. Ben:

–Yâ Resûlallah, hastalığımın ne kadar ilerlediğini görüyorsun. Ben zengin biriyim ve bir kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı, dedim.

–Hayır, öyle yapma, buyurdu.

–Yarısını vasiyet edeyim, dedim. Peygamber  yine:

–Hayır, dedi.

–Yâ Resûlallah, malımın üçte birini vasiyet edeyim mi, dedim.

–Evet, üçte biri yeterlidir, hatta üçte biri bile çoktur; zira mirasçılarını zengin olarak bırakman, onları halka el açacak bir hâlde fakir bırakmandan daha hayırlıdır. Allah rızasını gözeterek eşinin ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar, onlar için yaptığın her türlü harcamadan dolayı sevap kazanırsın, buyurdu. Bunun üzerine:

–Yâ Resûlallah, ashâb seninle Medine’ye dönerken ben Mekke’de kalacak mıyım, diye sordum. Resûl-i Ekrem:

–Mekke’de kalmayacaksın, daha yaşayacak ve Allah rızası için iyi şeyler yapmaya muvaffak olacak ve yükseleceksin. Allah’ın seni uzun ömürlü kılmasını dilerim. (Senin fetihlerinle) Müslümanlar fayda görsün ve inkârcılar zarara uğrasın. Yâ Rabbi, ashâbımın hicretlerini tamamla ve onları geriye çevirme. Asıl zavallı olan Sa’d b. Havle’dir, buyurdu.

Mekke’de öldüğü için Resûlullah ona hep acırdı.6

7. Ebû Hüreyre Abdurrahmân b. Sahr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah  şöyle buyurmuştur:

Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.7

8. Ebû Mûsâ Abdullah b. Kays el-Eş’arî (ra) anlatıyor:

Resûlullah’a, kahramanlık taslamak, kabilecilik yapmak ve gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu. Resûlullah :

Kim, İslâm Dini’nin yükselmesi için savaşırsa, işte o, Allah yolundadır, karşılığını verdi.8

9. Ebû Bekre Nufey’ b. Hâris es-Sekafî (ra) anlatıyor: Peygamber :

–İki Müslüman birbirine kılıç (silah) çekerse, öldüren de ölen de cehennemdedir, buyurdu. Bunun üzerine ben:

–Yâ Resûlallah, öldürenin durumu belli de, ölen niye cehennemlik oluyor, dedim. Peygamber :

–O da arkadaşını öldürmek istiyordu da ondan, buyurdu.9

10. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah  şöyle buyurmuştur:

Kişinin (camide) cemaatle kıldığı namaz, evinde veya dükkanında kıldığı namazdan yirmi küsur kat üstündür. Şayet bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak maksadıyla camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı her adımla onun derecesi yükselir ve günahı bağışlanır. Camiye girince de namaz için oturduğu müddetçe sanki namazdaymış gibi sayılır. Namazı kıldığı yerde kaldıkça kimseye sıkıntı vermediği ve abdesti bozulmadığı (yahut günah işlemediği) takdirde, melekler onun için şöyle dua eder: “Allah’ım, sen bu kişiye rahmet et. Allah’ım, onu bağışla. Allah’ım, onun tövbesini kabul et.”10

11. Ebu’l-Abbâs Abdullah b. Abbâs b. Abdulmuttalib’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah , Allah Teâlâ’nın: Allah, iyilik ve kötülükleri kaydeder, dediğini belirtti ve sonra bunun anlamını şöyle açıkladı:

Bir kimse iyilik yapmaya niyetlenir de, onu yapamazsa, Allah, o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa, on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve/veya daha fazlasına kadar çıkarır. Eğer kötülük yapmaya niyet eder de, sonra onu yapmaktan vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Şayet kötü bir işe hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için sadece bir tek günah yazar.11

12. Ebû Abdurrahmân Abdullah b. Ömer b. Hattâb’dan (ra) Resûlullah’ın  şöyle dediğini işittiği nakledilmiştir:

Sizden evvel yaşayanlardan üç kişi yola çıkar; geceyi geçirmek için bir mağaraya girerler. Derken dağdan bir taş düşer ve mağaranın ağzını kapatır. Bunun üzerine: “Bizi buradan iyi amellerimizi hatırlayarak dua etmekten başka hiçbir şey kurtaramaz.” derler.

İçlerinden birisi:

Allah’ım, benim ihtiyar bir annem ve babam vardı. Akşam, onlardan evvel ne çocuklarımı doyurur, ne de hayvanlarıma bakardım. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Fakat geldiğimde onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu hâlde uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklarım ayaklarımın altında açlıktan ağlıyorlardı. Derken annem babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer ben bu işi senin rızan için yapmışsam, bu taş yüzünden başımıza gelen sıkıntıyı bizden uzaklaştır, der. Taş bir parça açılır, ancak çıkılacak gibi değildir.

İkincisi şöyle der:

Allah’ım, amcamın bir kızı vardı ve ben onu herkesten çok seviyordum. (Bir rivayete göre; bir erkek bir kadını ne kadar sevebilirse ben de o kadar seviyordum.) Onunla birlikte olmak istedim, ne var ki teklifimi kabul etmedi. Bir kıtlık senesi zorda kalınca bana başvurdu; kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Bu fırsatı elde edince (diğer bir rivayet göre; cinsî münasebete başlamak üzere iken), “Allah’tan kork da haksız olarak mührümü bozma, dedi. Ben de (Allah’tan korkarak) bu çok sevdiğim kızdan uzaklaştım; verdiğim altınları da ona bıraktım. Allah’ım, eğer ben bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden defet, diye yalvarır. Mağaranın girişindeki taş bir parça daha açılır; fakat yine çıkılabilecek gibi değildir.

Üçüncü şahıs da şöyle der:

Allah’ım, ücretle işçiler tuttum ve ücretlerini verdim, yalnız biri ücretini almadan bıraktı gitti. Onun ücretini çalıştırdım; onun hesabına ayırdığım mal çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:

Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de:

Şu gördüğün develer, öküzler, koyunlar ve köleler senin alman gereken ücretten çoğalmıştır; hepsini al götür, dedim. O da:

Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme, dedi. Ben:

Seninle alay etmiyorum (gerçeği söylüyorum), dedim. Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü; geriye hiçbir şey bırakmadı. İlahî, eğer ben bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden defet, der. Taş mağaranın ağzından kayar ve onlar da çıkıp giderler.12

Dipnotlar:

  1. B1 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1; M4927 Müslim, İmâre, 155 ↩︎
  2. B2118 Buhârî, Büyû’, 49; M7244 Müslim, Fiten, 8 ↩︎
  3. Bir memleket Müslümanlar tarafından fethedilince, artık orası İslâm diyarı olur ve hicrete gerek kalmaz. ↩︎
  4. M4932, M4933 Müslim, İmâre, 159; B2838, B2839 Buhârî, Cihâd, 35 ↩︎
  5. B1422 Buhârî, Zekât, 15 ↩︎
  6. B1295 Buhârî, Cenâiz, 36; M4209 Müslim, Vasiyye, 5 ↩︎
  7. M6542 Müslim, Birr, 33 ↩︎
  8. M4920 Müslim, İmâre, 150; B7458 Buhârî, Tevhîd, 28 ↩︎
  9. B6875 Buhârî, Diyât, 2; M7252, M7253 Müslim, Fiten, 14-15 ↩︎
  10. M1506 Müslim, Mesâcid, 272; B477 Buhârî, Salât, 87 ↩︎
  11. B6491 Buhârî, Rikâk, 31; M338 Müslim, Îmân, 207 ↩︎
  12. B2272 Buhârî, İcâre, 11; M6949 Müslim, Rikâk, 100 ↩︎