Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hicret’in 8. senesine kızı Hz. Zey­neb’­in vefatı ha­di­sesiyle girdi.

Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimizin Hz. Hatice’yle evliliğinin kızlardan ilk meyvesiydi. Gariptir ki Pey­gam­be­ri­mizin İbrahim hâriç, diğer erkek ço­cukları İslam’dan evvel ve henüz küçükken vefat ettikleri halde, kızları muhte­rem babalarının risâlet devresine yetişmişlerdir. Yine Hz. Fâtıma hâriç onlar da Resûl-i Ekrem hayattayken vefat etmişlerdir. Hz. Fâtıma ise, Resûl-i Kib­ri­ya’nın bekâ âlemine irtihalinin teessürüyle ancak altı ay yaşayabilmişti.

Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimiz henüz otuz yaşlarında iken dünyaya gelmişti.[1]Annesi Hz. Hatice’yle birlikte iman etmişti. Pey­gamber Efendimize risâlet kırk yaşında verildiğine göre, Hz. Zeyneb, Müslüman olduğunda henüz on yaşlarında bulunuyordu demektir.

Hz. Zeyneb’in kocası Ebu’l-Âs b. Rebi, Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin oğlu idi. Zaten evlilikleri de Hz. Hatice’nin arzusu üzerine olmuştu.

Ebu’l-Âs, henüz bu evlilik sırasında Müslüman olmamıştı. Buna rağmen Re­sûl-i Ekrem, Hz. Zeyneb’in onunla evlenmesine muhalefet etmedi. Çünkü he­­nüz o sıra Cenab-ı Hak tarafından bu tarz bir evliliği yasaklayıcı hü­küm gel­me­mişti.[2]

Hz. Resûl-i Ekrem, Medine’ye hicret ettiği halde, kocasının müsaade etme­yişi sebebiyle değerli kerimesi Hz. Zeyneb Mekke’de kalmak zorunda bırakıl­mıştı. Ancak rahmet-i İlâhî, Ebu’l-Âs’ı Bedir Muharebesi’nde Müslümanların eline esir düşmekle Hz. Zey­neb’­in imdadına yetişiyordu. Resûl-i Zîşan Efen­dimiz, esirler arasın­da bulunan Ebu’l-Âs’ı fidye almaksızın serbest bırakınca, o da bu taltife bir karşılık olsun diye düşünmüş olacak ki Hz. Zeyneb’i, Mek­ke’ye varır varmaz, Medine’ye, muhterem pederinin yanına gön­dermişti.

Hicret’in 7. yılında Ebu’l-Âs da Medine’ye gelerek Müslüman oldu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Zeyneb’i tekrar kendisine mehirsiz geri verdi.[3]

Hz. Zeyneb vefat edince, kalbi şefkat ve merhamet dolu Resûl-i Kibriya Efen­dimiz, kerimesine iç gömlek yapılması için beline bağladığı fotasını çıka­rıp yıkayanlara verdi ve namazını da bizzat kendisi kıldırdı.[4]Sonra, kazılan kabrine düşünceli ve teessür içinde indi. Biraz durduktan sonra, sevinç içinde dışarı çıktı ve “Zey­neb’­in zayıflığını dü­şünüp, ona kabir sıkıntısı ve hararetini hafifletmesi için Yüce Allah’a yalvardım; O da bu dileğimi kabul buyurdu!” dedi.[5]

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Zeyneb’i, ilk defa üzerinde taşındığı sedirle kabre koydu; kabre de damadı, Hz. Zeyneb’in kocası Ebu’l-Âs b. Rebi’in yar­dımıyla indirdi.

Vefat Sebebi

Hz. Zeyneb, Mekke’den Medine’ye deve üzerinde hev­deç içinde hicret eder­ken, Zîtuva mevkiinde, Ku­reyş müşriklerinden iki kişi mızrakla vurup onu bir kayanın üzerine düşürmüşlerdi. Bu hadise çocuğunun düşmesine se­bep olmuştu. Akan kan yüzünden hastalanmıştı. Vefatına sebep olarak bu has­talık zikredilir.[6]


__________________________________________________________

[1]İbn Hacer, el-İsabe, c. 4, s. 312.
[2]İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 306.
[3]İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 33.
[4]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 36.
[5]İbn Esir, Üsdü’l-Gabe, c. 8, s. 131.
[6]İbn Hişam, a.g.e., c. 2, s. 309; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 177.