Resûl-i Ekrem Efendimizin feyizli sohbetinde bulunmak şerefine ermekle, dünyadayken cennet hayatını yaşama bahtiyarlığına ulaşan nurlu neslin her fer­dinin bizlere ışık tutan ayrı bir cephesi, örnek teşkil edecek bir hayat safhası, kı­lavuz olacak hikmetli bir sözü vardır. Peygamberimizle uzun müddet beraber olan, mescitte, şehirde, cihat meydanlarında hiç yanından ayrılmayan Ashâb-ı Kirâm’ın, ne yazık ki, bütün hayatlarını bilemiyoruz. Tabakât ve siyer kitapları bazı sahabiler hakkında birkaç satırlık bilgi verirken, bazılarının da sadece meşhur olan bir-iki vakasını kaydetmektedir. Bu vakaların bir kısmı ilk bakışta her ne kadar basit gibi görülürse de, içinde vahye mazhar yüce bir Nebi bulun­masından dolayı mühimdir ve nurludur.

Ensar’ın ileri gelenlerinden Huzeyme bin Sâbit, Medine devri boyunca Pey­gam­be­ri­mizle birlikte olan, bütün varlığıyla ona bağlı bulunan bir teslimiyet ör­neği, mümtaz bir dava büyüğüdür. Hem ilmi hem de kılıcı ile İslam’ın yayılma­sına, imanın gönüllere yerleşmesine hizmet etmiş bir mana eridir. Hicret’ten az önce tevhid dairesine girişinden itibaren vefatına kadar azim ve sebatından, şevk ve sadakatinden zerre kadar zaafa düşmemiştir. Bedir Gazası dâhil bütün savaşlarda iman safında yer almış, Mekke’nin Fethi sırasında da kendi kabilesi­nin sancaktarı olmuştu. Şirke ve putperestliğe o kadar düşmandı ki, kabilesi Benî Hatma’ya ait putları kırma vazifesini Peygamberimiz ona vermişti.[1]

Hz. Huzeyme bin Sâbit, İslam tarihinde “Züşşehâdeteyn” olarak şöhret bul­muştur. Yani onun şahitliği iki kişi yerine geçiyordu… Bu unvanı almasına se­bep, Peygamberimizle geçmiş olan şu vakadır:

Peygamberimiz, “Seva bin Kays” isminde bir bedeviden bir at satın almış, para­sını vermek için de onu evine götürmüştü. Peygamberimiz bir an önce eve gidip adamın parasını vermek için acele ediyor, bedevi de peşinden geliyordu. Bedevinin elindeki atı görüp de onu Peygamberimizin satın aldığını bilmeyen bir­kaç kişi, yanına yaklaşarak atı satıp satmadığını sordular. Bedevi, satacağını söyleyince bir fiyat verdiler. Bu fiyat, Peygamberimizin vereceğinden fazlaydı. Bir miktar fazla para, bedevinin fikrini değiştirmeye kâfi geldi. İleride giden Peygamberimize seslendi: “Bu atı satın alacaksan al, yoksa başkasına satarım!”

Peygamberimiz bedevinin sesini duyar duymaz yanına geldi, “Ben, bu atı senden satın almadım mı?” buyurdu.

Bedevi inkâr etti, “Hayır, vallahi ben bu atı henüz sana satmış değilim!” de­di.

Peygamberimiz ısrar etti, “Sen iyi biliyorsun ki, ben bu atı senden satın al­dım.”

Bu münakaşa üzerine halk toplanmış, Peygamberimizin tavrını merak edi­yorlardı. Bedevi konuşmaya devam ediyordu: “Bu atı sana sattığıma dair iki şahit getir, ben de razı olayım.” dedi.

Bu sefer sahabiler müdahale ettiler. Çünkü adam çok ileri gitmişti. “Yazık­lar olsun sana! Nebi ﷺ, haktan başka bir şey söylemez, o ne söylerse doğ­rudur.” dedilerse de, bedevi, şahit istemekten vazgeçmiyordu. Alış veriş esna­sında kimse bulunmadığı için, Peygamberimiz şahit de gösteremiyordu.

İşte tam bu anda Hz. Huzeyme ileri atıldı. Bedeviye karşı şöyle seslendi:

“Se­nin bu atı Re­sû­lul­lah’a ﷺ sattığına dair ben şahitlik ederim.”

Peygamberimiz, Hz. Huzeyme’ye döndü ve “Yâ Huzeyme, sen neye dayana­rak şahitlik ediyorsun? Hâlbuki sen, pazarlık esnasında hazır değildin.” dedi,

Huzeyme şöyle cevap verdi:

“Yâ Re­sû­lal­lah, ben seni, getirmiş olduğun haki­katlerden dolayı tasdik ediyorum. Çünkü kesin olarak biliyorum ki, sen, haktan başka bir şey söylemezsin.”

Huzeyme’nin bu cesaretinden ve teslimiyetinden dolayı çok memnun olan ve sevinen Peygamberimiz, şöyle buyurdu:

“Huzeyme kimin için şahitlik yaparsa onun şehadeti iki kişi yerine geçer.”

Böylece Peygamberimiz, onu iki güvenilir insan yerine saydı.[2]

İşte, sahabiler sadakatte o kadar yüce bir dereceye yükselmişlerdi ki, hiç te­reddüt etmeden, aslını esasını araştırmadan, gönül verdikleri o yüce insana bü­tün samimiyetleriyle bağlanıyorlardı. Bu teslimiyetinden dolayı her sahada mu­vaffak oluyorlardı.

Bir gece Hz. Huzeyme, Peygamberimizi rüyasında gördü. Rüyada Peygam­berimizi mübarek alnından öpmüştü. Bu rüyadan dolayı o kadar sevinmişti ki, hemen sabahleyin geldi, Peygamberimize anlattı. Sahabilerle sohbet hâlinde bulunan Peygamberimiz, “Rüyan sadıktır, ey Huzeyme.” buyurdu, yanına çağır­dı, mübarek alnını uzattı, öpmesi­ni söyledi. Bir anda heyecana kapılan Hz. Hu­zeyme, sevincinden uçacak gibi oldu. Yaklaştı ve Peygamberimizin nurlu alnın­dan öpme şerefine nail oldu.[3]

Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman devrinde büyük hizmetlerde bulunan Hz. Hu­zeyme, Sıffeyn’de Hz. Ali’nin safında bulunduğu sırada şehit olmuştur.

Allah razı olsun!


___________________________________

[1]Üsdü’l-Gàbe, 2: 114.
[2]Müsned, 5: 215-216.
[3]age., 5: 215.