Hz. Peygamber ﷺ, bütün insanlığa hak ve hakikati tebliğ ederken, bu arada kendisinden sonra İslam davasını ebediyete kadar müdafaa edecek, in­sanları nura çağıracak bir nesil yetiştiriyordu.

Bu maksatla kurduğu Suffe Medresesi’nde, bütün dünyanın dikkat kesileceği ve çağımıza kadar bütün dünyayı aydınlatan İslam davasının faziletli ve yüksek hasletlere sahip müdafilerini yetiştiren Re­sû­lul­lah Efendimiz, sahabilerin eği­timine fevkalade bir hassasiyet göstermiştir. Kendisi yememiş, onlara yedir­miş; giymemiş, onlara giydirmiştir. Hüreym bin Fâtik de (r.a.), Suffe Ashâbı’nın ismi fazla duyulmamış, fakat Re­sû­lul­lah tarafından hususi bir ilgi ve dikkatle eğitilen muhterem bir talebesidir.

Hüreym bin Fâtik’in Müslüman oluşu oldukça dikkat çekicidir. Siyer kitapla­rında Hüreym’in gaybdan bir ses duyduğu ve bu sesin, Müslüman olmasına ve­sile olduğu kaydedilmektedir. Rivayete göre, Hz. Hüreym, Irak civarına gi­der. Bir gece vakti karanlık iyice basmıştır. Hz. Hüreym karanlığın esrarlı şid­detinden biraz ürperti biraz endişe duyar. Tam bu sırada gaybdan bir ses işi­tir:

“Vah, vah! Allah sana acısın [Ey Hüreym], Allah’a sığın. O, izzet ve Celal sahibidir. Beka ve şeref O’nundur. Enfâl Sûresi’ndeki âyetleri oku. Allah’ın varlı­ğını ilan et ve gam çekme.”[1]

Bu seslenişin kalbinde meydana getirdiği ferahlık ve zenginlikle Hüreym, Medine’ye varır. Duyduğu sözlerin benzerini Hz. Peygamber’in söylediğini öğrenir. Ve bunu Re­sû­lul­lah’a ifade etmek ister. Re­sû­lul­lah’a gittiğinde, daha sözle­rine başlamadan Peygamber Efendimiz, Hz. Hüreym’in gaybdan duyduklarını şiir şeklinde minberde okur. Hüreym’in kalbi, şimdi sadece hakikat için atmak­tadır.

Hüreym aslında herkesin kalbinin hakikat için atmak isteğiyle dolu olduğu­nun şuurundadır. İslam’a teslim olup ona sarılmakla işin bittiğini değil, başladı­ğını da bilmektedir. Kardeşi Sibret ile beraber Bedir Harbi’nde büyük kahra­manlıklar gösterir.

Siyer kaynaklarında onun Bedir Harbi’ne katıldığı ve beraber Suffe Medresesi’nin talebelerinden olduğu yer alır. Hz. Peygamber’in onun eğitimine büyük itina gösterdiğini, bazı hadis-i şeriflerden anlıyoruz. Re­sû­lul­lah Efendimize çok yakın olduğu için, Re­sû­lul­lah onun en büyük eksikliklerine dahi müdahale eder, düzeltmesini isterdi.

Bir gün Re­sû­lul­lah Efendimiz, Hüreym bin Fâtik’e şöyle buyurdu:

“Ey Hü­reym, gerçekten sen çok iyi bir adamsın. Sende bu iki haslet olmasaydı ne kadar iyi olurdu.”

Hüreym heyecanla, “Yâ Re­sû­lal­lah, bu iki haslet nelerdir?” diye sordu. Re­sû­lul­lah Efendimiz, gurur ve kibir işareti olarak gördüğü iki hasletini şöyle açıkladı:

“Birincisi elbiseni, ikincisi de saçını fazla uzatıyorsun.”

Bunun üzerine Hüreym, “Çok doğru söylüyorsun, yâ Re­sû­lal­lah!” diyerek hemen gi­der, elbisesini kısaltır, saçını tıraş eder.[2]

Hz. Hüreym, Suffe Medresesi’nde yetiştikten sonra evlendi. Yetiştirdiği “Eymen” ismindeki oğlu, hem şair hem pehlivan idi. Vefatından sonra çıkan bazı fit­neler sırasında, oğlu Eymen’in Mervan bin Hakem’e verdiği cevap çok manidar­dır. Mervan bin Hakem, kendisiyle beraber savaşmak hususunda Eymen’e teklif götürdüğü zaman şu cevabı alır:

“Babam ve amcam Bedir Harbi’ne katılmışlar­dır. Müslümanlara karşı da savaşmayı yasakladılar.”[3]

Mervan’a bu şekilde cevap verdikten sonra Eymen şu şiiri okur:

“Ben namaz kılan bir adamla savaşamam.

Kureyş’in bir diğer kuvvetinin yanında yer alamam.

Onun kuvveti onadır, günahı ben yüklenemem.

Cehalet ve taşkınlıktan Allah’a sığınırım!

Müslüman’ı nasıl öldürürüm?!

Yaşadığım müddetçe faydasız şeyden sakınırım.”[4]

Hüreym bin Fâtik’in oğlu, babasının verdiği nasihati unutmaz ve fitnelere ka­rışmaz. Hz. Hüreym, Re­sû­lul­lah’ın zuhur edecek fitnelerle ilgili hadislerini bilir ve oğlunu hadislerdeki haber ve tavsiyelere göre yetiştirirdi.

Hüreym, Re­sû­lul­lah’tan şu hadisi rivayet eder:

Re­sû­lul­lah, sahabilere döne­rek, “Ben yalan yere şahitliği, Allah’a ortak koşmakla eş tutarım!”[5]buyurdu.

Da­ha buna benzer pek çok hadis-i şerif nakleden Hüreym, Hz. Muâviye zamanında vefat etmiştir.

Allah ondan razı olsun!


____________________________

[1]Hilye, 1: 363.
[2]Üsdü’l-Gàbe, 2: 112; el-İstiâb, 1: 426.
[3]Üsdü’l-Gàbe, 2: 112.
[4]Tabakât, 6: 38-39.
[5]Müsned, 4: 361.