Hicret’in 7. senesi, Muharrem ayı idi.

Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr b. Ümeyye’yi, eline şu mektubu vere­rek Habeş Necâşîsi Ashame’ye gönderdi.

“Bismillahirrahmânirrahîm!

“Allah Resûlü Muhammed’den, Habeş Meliki Necâşîye!

“Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim!

“Ben, senin nâmına, Lâ ilâhe İllâ Hû, Melîk, Kuddûs, Selam, Mü’min, Mü­heymin (sıfatlarını hâiz) olan Al­lah’a hamdü senâ ederim.

“Ve şehâdet ederim ki Meryem’in oğlu İsa, Allah’ın kulu ve kelimesidir. Al­lah, o kelimeyi —ki İsa’ya vücut veren, “Kün!” hitabıdır— ve o ruhu çok te­miz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem’e nef­het­ti. Bu suretle Meryem, İsa’ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa’yı yarattı. Nasıl ki Âdem’i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır.

“Ey Melik! Seni, eşi, ortağı olmayan tek bir Allah’a imana ve O’na ibadete, bana uymaya ve Allah tarafından ba­na gönderilenlere inanmaya davet ediyo­rum. Çünkü ben, Allah’ın bunları tebliğe memur elçisiyim. Seni ve halkını, Azîz ve Celîl olan Allah’a (imana) davet ediyorum.

“Şimdi ben size (İslam umdelerini) tebliğ ettim ve nasihatte bulundum; siz de nasihatimi kabul ediniz.

“Selam, hidayete tâbi olanlara olsun!”[1]

Medine’den Habeşistan’a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazi­feleri de yerine getirecekti:

a) Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine’ye gön­der­mesini Necâşîden istemek,

b) Müslüman muhacirler arasında bulunan dul hanım Hz. Ümmü Ha­bi­be’nin Pey­gam­be­ri­mize nikâhlanmasını Necâşîden ta­lep etmek…

Habeşistan’a varan elçi Amr (r.a.), Necâşîye, Peygamber Efendimizin mü­ba­rek mektubunu takdim etti.

Necâşî, Kâinatın Serveri Efendimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözle­rine sürdü ve öpüp başına koydu; sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, hemen tahtından indi, mütevazı bir eda ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı ve “Eğer, yanına kadar git­meye imkân bulsaydım, muhakkak giderdim!”[2]dedi; bilâhare ilave etti: “O, ehl-i kitap olan Yahudi ile Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Üm­mî Peygamberdir. Mûsa Peygamber ‘Merkebe biner’ diyerek İsa Peygamberin ge­leceğini müjdelediği gibi, İsa Peygamber de ‘De­veye biner’ diyerek Muham­med Peygamberin geleceğini öylece müjde vermiştir.[3]Keş­ke şu saltanata be­del Muhammed-i Arabî’nin ﷺ hiz­metkârı olsaydım! O hizmetkârlık, sal­tanatın pek fevkindedir.”[4]

Mektubun Bir Kutu İçine Konması

Necâşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirtip, Efen­dimizin mektubunu içine koydu ve “Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir!”[5]dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimizin bu mektubuna benzeyen bir mektubun, halen Şam’da bir şahsın elinde olduğundan bahsedilmektedir. Mezkûr şahıs, bu mektubu bir Habeş pazarından aldığını söylemiştir.

Verilen bilgilere göre, mektup, takriben 23×33 ebadında bir deri üzerine kah­verengi mürekkeple yazılmıştır.

Mektubun 17. satırının sonunda yuvarlak mühür izi vardır. Bu mühür 2,5 cm. çapındadır ve aşağıdan yukarıya doğru “Muhammed” bir satır, “Resûl” bir satır, “Allah” da bir satır olmak üzere üç satır halindedir.[6]

Amr b. Âs’ın, Necâşîden İsteği

Ku­reyş’in siyaset dâhîsi Amr b. Âs, o sırada Habeşistan’da bulunuyordu. Amr b. Ümeyye’nin Necâşînin huzuruna girip çıktığını gördü. Buna çok kız­dığı gibi, fırsatını bulup Hz. Amr’ın vücudunu ortadan kaldırmayı bile tasar­ladı. Bu maksatla bir gün Necâşînin huzuruna çıktı. “Ey Hükümdar! Senin ya­nına birinin girip çıktığını görüyorum ki o, bize düşman bir adamın elçisidir. Onu bana teslim et de öldüreyim!” diye konuştu.

Bu teklif, Necâşîyi fena halde kızdırıp hiddete getirdi. Elinin tersiyle Amr’ın bur­nuna kuvvetlice bir darbe indirdi. O anda Amr, burnunun kırıldığını zan­netti!

Necâşî, daha sonra, “Sen, Mûsa Peygambere gelmiş olan Namus-u Ekber’in [Cebrail] kendisine vahiy getirdiği bir zâtın elçisini öldürmek için sana ver­me­mi istiyorsun, öyle mi?” diye hiddetli hid­det­li konuştu.

Amr, “Ey Hükümdar!” dedi. “Gerçekten o, bir peygamber midir?”

Necâşî şu cevabı verdi:

“Yazıklar olsun sana ey Amr! Sen, benim sözüme kulak ver de ona hemen tâ­bi ol! Çünkü yemin ederim ki o, hak üzeredir ve kendisine karşı koyanları mağ­lup edecektir; Mûsa Peygamberin Firavuna ve ordusuna galebe çaldığı gibi!”

Artık Amr’ın hidayete erme zamanı gelmişti. Necâşîye, “Sen, benim ona İs­lamiyet üzere bîatımı alır mısın?” diye teklifte bulundu.

Necâşî, teklifini kabul etti. O da, Pey­gam­be­ri­miz nâmına Ne­câşîye, İslami­yet üzere bîat etti. Fakat bu imanını arkadaşlarından gizli tuttu. Hicret’in 7. yı­lında Habeşistan’da İslami­yetle şereflenen Amr b. Âs, bir sene sonra Hicret’in 8. senesinde Medine’ye gelip Hz. Re­sû­lul­lah’ın huzurunda bu imanını izhar edecektir.

Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Ne­câ­şîsi As­ha­me, elçi Amr b. Ümeyye’ye bir mektup verdi. Mektupta, Hz. Re­sû­lul­lah’ın isteklerini ye­rine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gele­bileceğini açıkça ifade edi­yor­du.[7]

Ümmü Habibe’nin Pey­gam­be­ri­mize Nikâhlanışı

Ümmü Habibe (r.anha), Ku­reyş’in reisi Ebû Süfyan’ın kızı idi. Dininin gerekle­rini serbest yaşayabilmek için kocası Ubeydul­lah b. Cahş’la Mekke’den Habe­şistan’a hicret etmişti. Ubey­dullah, sonradan Hıristiyanlığa girdiği halde, o di­ninde sebat etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rüyasında, Ubeydullah’ın kendisine “Ey Ümmü’l-Mü’minîn!” diye seslen­diğini görmüştü. Bunu da, “Hz. Re­sû­lul­lah’ın kendisiyle evleneceği” şeklin­de te’vil etmişti.[8]

Bilindiği gibi, Arap kadınları, dengini bulmadıkça evlenmez­lerdi. Hz. Üm­mü Habibe de, gurbet diyarda dengini bulup evlenemediğinden zor du­rumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak, akraba ve taallûkatın­dan ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi, elbette gerekiyordu. Bunun için de Resûl-i Ekrem Efen­dimiz, sonunda onunla evlenmeye tâlib ol­muştu.

Peygamber Efendimiz bunu gerçekleştirmeyi Necâ­şî­den istemişti. Necâşî de, Efendimizin bu arzusunu yerine geti­rip Hz. Üm­mü Habibe’yi ona nikâh et­tir­di.[9]

Müslüman Muhacirlerin Medine’ye Gönderilişi

Hz. Re­sû­lul­lah’ın, Hükümdar Ashame’den bir arzusu da, “Müslüman mu­hacirleri Medine’ye göndermesi”ydi. As­hame, bu isteği de yerine getirdi. Baş­larında Hz. Cafer’in bulunduğu muhacirleri, gemilere bindirerek Medine’ye gönderdi.[10]


_______________________________________________________________________________

[1]Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 71; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 293.
[2]İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 258.
[3]Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 159.
[4]İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 71; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 294.
[5]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 258; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 293.
[6]Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c. 1, s. 201.
[7]Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 71-72.
[8]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 97.
[9]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 97-98.
[10]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 259; Taberî, Tarih, c. 3, s. 89-90.