Hadice, ‘erken doğan’ demektir. Dünyaya erken doğar Hadice… Hz. Muhammed’den on beş sene önce. İslam’a da erken doğar, eşine ilk vahyin indirildiği o ilk “Kadir” gecesinde, Hz. Muhammed’den sonra ilk Müslüman o olur. Dünyadan gurub etmesi de erken olur Hadice’nin ve ahirete doğması da… 65 yaşındadır. Son üç senenin sıkıntıları yiyip bitirmiştir Hadice’yi. Boykotun bitişine ve eski sıkıntılı ama artık onlara normal gelen düzene geri dönmüş olmalarına sevinemez bile. Ağır hastadır. Eşi ve Peygamberi başucunda dikilir, gözleri nemlidir:
“Hadice” der, “benim yüzümden çok acılar çektin!” Tebessüm eder Hadice, hiç pişman değildir ve hala sevmektedir. İlk günkü gibi… Hizmetçisi Meysere ile beraber onun kervanının başında Mekke’yi girişini seyrettiği andaki gibi… Nefise’nin O’ndan getirdiği müjdeyle havalara uçtuğu andaki gibi… Muhammed’i onu teselli etmeye çalışır:
“Bu acını hafifletmek için sana ne desem Hadice?” der, “ALLAH bazen acı duyduğumuz, hoşumuza gitmeyen şeylerde büyük hayırlar yaratır. Biliyor musun Cennet’te yeniden birlikte olacağız.” Hadice acılı yatağında umutla doğrulur:
“Gerçekten mi?” O, müjdesini tamamlar:
“Evet!” Hadice aldığı müjdeye ana yüreğini ve kadın duyarlılığını da ekler:
“Çocuklarmızla birlikte ve huzur içinde olur inşaALLAH!” O acılı anlarında Müslüman arkadaşları da onları hiç yalnız bırakmaz, ellerinden bir şey gelmese bile en azından varlıklarıyla destek olup hem Hadice’nin hem Hz. Muhammed’in sıkıntılarını hafifletmeye çalışırlar. Ve çok zaman geçmez, ‘son geceye’ gelinir. İyice ağırlaşır Hadice anne. Zorlukla nefes alabilmektedir. Sadece birkaç saati kaldığı elle tutulacak gözle görülecek kadar açıktır. O zaman bir incelik daha gösterir Müslümanlar onları yalnız bırakırlar. Ve o son saatler… Hadice annenin başı eşinin, ebed arkadaşının, kurtarıcısının, peygamberinin kucağında, gözyaşları ise birbirine karışmakta… Kim bilir arkalarında bıraktıkları yıllar içinde kaç kez Hz. Muhammed insanlardan gördüğü hakaretlerin, uğradığı saldırıların, itilmelerin, kakılmaların ruhunda açtığı yarayı gelip Hadice’nin sinesine gömmüş şu anın tam tersine O Hadice’nin kucağına başını yaslayıp gözyaşı dökmüştü.
Hadice ana ALLAH’a yürür… Ve O’dan gelen ince jeste bakın ki o gece de bir “Kadir” gecesidir. İlk “Kadir” gecesinde ve ümmet olarak ilk doğan, o gecenin 10. yıldönümünde bir kez daha doğar. 10 sene önce İslam’a doğmuştur şimdi ise Cennet’e doğmaktadır. Hadice’dir çünkü o… “Erken Doğan”…
Ve Hz. Muhammed Hadicesini kefenlemek için bir arkadaşından borç para alır. Hadicelere ve Muhammedlere böyle olmak yakışır. Davası için servetini son kuruşuna kadar harcamış, kendine bir kefen parası bile bırakmamıştır. O servetin eriyişine tanık olan Müslümanlardan biri yıllar sonra şunları anlatacaktır:
“Bir defasında ALLAH’ın Elçisi ondan yardım istediğinde, o sırada evde bulunan bütün altın ve gümüşleri getirip O’nun önüne döktü. Ben bu kadar altın ve gümüşü hiç bir arada görmemiştim!”
Hadice’yi mezarına kendi elleriyle yerleştirir. İlk toprağı O atar.
Fatıma’yı da O teselli eder. Ana acısıyla yanan genç kızları sorar:
“Baba! Annem şimdi nerede?”
“Cennette kamıştan bir köşk içerisinde”
“Şu bildiğimiz kamış mı?”
“Hayır! İnci, yakut ve mercanla süslenmiş bir kamış!”
Zaten aynı müjde yıllar önce de verilmiştir. Cebrail daha ilk gelişlerinden birinde:
“ALLAH’ın Elçisi!” demiştir, “söyle Hadice’ye ALLAH onu, Cennette, hiçbir gürültü ve kargaşanın bulunmadığı bir köşkle müjdeliyor” Ama O’nun da teselliye ihtiyacı vardır. Bunu da diğer kızları, Ümmü Gülsüm üstlenir. Evde Hadice’nin yokluğunu olabildiğince hissettirmemeye çalışır. Hz. Muhammed’in hüznü ise bir bakışta görülecek kadar belirgindir. Arkadaşlarından biri O’nun bu haline dayanamaz ve:
“ALLAH’ın Elçisi!” der, “görüyorum ki Hadice’nin kaybından ötürü bitap düşmüşsün!” O, acı bir tebessümle cevaplar:
“Evet! Çünkü Hadice benim çocuklarımın anası, evimin hanımıydı!” Ve o günden itibaren ölünceye kadar bir daha Hadice’yi hiç unutmaz:
“Ben, onun sevgisiyle rızıklandırıldım” der.
“Bu ümmetin en üstün kadını Hadice’dir” der.
Daha sonra evleneceği Hz. Ayşe, O’nun Hadice’nin hatırasına olan bağlılığını anlatırken:
“Ne zaman bir koyun kessek bir kısmını mutlaka Hadice’nin arkadaşlarına gönderirdi. Bir gün Hadice’nin kızkardeşi Hale bize gelmişti. Kapıda onun sesini duyunca bir anda heyecanlandı. Belki de bir an için onu Hadice zannetti. Sonra ‘ALLAH’a yemin olsun ki bu Hale’dir’ dedi. Ben kıskandım ve ‘ALLAH’ın Elçisi!’ dedim, ‘Hadice, Kureyş içinde ağzında diş kalmamış yaşlı bir kadındı… ALLAH size ondan çok daha güzelini ve gencini nasip etmedi mi?’ fakat öyle bir tepki gösterdi ki söylediğime pişman oldum. Kaşları çatıldı, yüzü kızardı ve sert bir tonda, ‘ALLAH’a yemin olsun ki hayır!’ dedi. ‘ALLAH bana Hadice’den sonra ondan daha üstün birini vermedi. Herkesin beni yalanladığı zaman o bana iman etti. Herkesin bana sırt çevirdiği zaman o bütün servetini benim emrime verdi. Ve ALLAH ondan bana boy boy çocuklar bağışladı.”
Hz. Ayşe özür diler:
“ALLAH’a yemin olsun ki bundan sonra Hadice aleyhinde tek bir söz bile etmeyeceğim!”
Yaşlı bir zenci kadın Hz. Ayşe’nin evinde Hz. Muhammed’i ziyaret eder. O; sırtından gömleğini çıkartıp, oturması için kadının altına serer. Hz. Ayşe bu denli iltifatı fazla bulur ve sebebini sorar, cevap yine Hadice’dir:
“O kadın Hadice’nin arkadaşlarındandı. Bize sık sık gelirdi. Ben onun sevdiklerini de severim.” Hadice’nin yeğeni ve Hale’nin oğlu Zeyd’i kucaklar, ondan Hadice’nin kokusunu almaya çalışır. Kendisine getirilen hediyeleri birçoğunu:
“Bunu falana götürün çünkü o Hadice’nin arkadaşı idi. Bunu da filana götürün çünkü o, Hadice’yi seviyordu” der, hep Hadice’nin hatırasına dağıtır.
Arkadaşları Hz. Muhammed, Hz. Hadice ilişkisini anlatırken:
“ALLAH’ın Elçisi Hadice’ye muhalefet etmezdi” diyerek özellikle not düşerler.
Ve o günden 11 sene sonra zafer kazanmış bir ordunun başkomutanı olarak Mekke’ye geri döndüğünde ilk işlerinden biri Hadice’sinin “Hacun” daki mezarını ziyaret olacaktır.
Hz. Hadice’nin O’nun için ifade ettiği anlamı Aişe Abdurrahman’ın sözleriyle noktalayalım:
“ALLAH’ın Elçisi, nezaket sahibi sevgili eşi Hz. Hadice’nin şahsında da ebedi hayata göç eden annesi Amine’yi andıran yön ve tavırlar görüyordu. Hz. Hadice, Hz. Peygamberin yirmi beş yaşından başlayarak hicretten üç yıl önce vefat edip Rabbine kavuşana kadar, kendisinde huzur ve sükûn bulduğu, ne kendisini boşayıp yerine başka bir kadınla evlendiği ve ne de onun üstüne başka bir eş getirdiği kadındır. Hayatı boyunca da onu asla unutmadı. Çünkü o, Hz. Peygamberin ‘Ebva’ köyünde annesine veda ettiği andan itibaren kaybettiği annelik şefkatini telafi ediyordu…”
çok iyi anlatılmış