Sahabe-i Kirâm’ın mümtaz şahsiyetlerinden bir yıldız olan Ebû Huzeyfe Haz­retleri, müminlerin sayısı henüz 40’ı bulmadan İslam’la müşerref oldu. Peygamberimiz o sıralar Dârü’l-Erkam’da ikamet ediyordu. Ebû Huzeyfe’nin bütün çevresi, akrabası, Müslümanların amansız düşmanıydı. Kureyş’in nüfuzlu reislerinden azılı müşrik olan babası Utbe, oğluna ne kadar mâni olmaya çalışmışsa da tesir edememişti. Hak dinin yayıldığını duyar duymaz kalbine doğan hidayet güneşi, onu daha fazla bekletmedi. Hiçbir baskıya ehemmiyet vermeden iman safına girdi, bahtiyarlardan oldu.

Peygamberliğin beşinci ve yedinci yıllarında Habeşistan’a hicret eden her iki kafileye Ebû Huzeyfe, hanımıyla birlikte katıldı. Habeşistan’da bulundukları sı­rada zevcesi Sehle’den “Muhammed” isminde bir oğulları dünyaya geldi. Mek­ke’de bulunan Müslümanların Medine’ye hicretine kadar orada kaldılar. Ebû Huzeyfe diğer sahabiler gibi Habeşistan’dan sonra Medine’ye hicret etti. Medi­ne’ye geldiklerinde, Peygamberimiz, Ensar’dan Abbad bin Bişr ile Ebû Huzeyfe arasında kardeşlik akdi yaptı.[1]

Gözüpekliği ve şecaatiyle meşhur olan Ebû Huzeyfe Hazretleri, Pey­gamberimizle birlikte bütün muharebelere katıldı. Ehl-i küfre karşı yapılan ilk gaza olan Bedir’de Ebû Huzeyfe de vardı.

İmanın kalp ve ruhlarda icra ettiği manevi inkılap, fertleri, yalnız bir olan Al­lah’a kul etmişti. Hidayet dairesine giren sahabilerin müşriklerle maddi manevi hiçbir bağları kalmamıştı. Hemşehrilik, akrabalık ve dostluklar aradan kalkmıştı. Allah için sevip Allah için buğzetmek tek ölçüydü. İman ve küfür mücadelesi uğruna en yakın akrabasıyla bile irtibatlarını kesmişlerdi.

Nitekim Bedir Muharebesi’nde Allah’ın dostları ile düşmanları karşı karşıya idi. Bir tarafta elleriyle yaptıkları putlara tapan müşrik güruhu, diğer tarafta Al­lah’ın birliğini yaymak isteyen İslam cemaatı vardı. Hz. Ebû Bekir’in bir oğlu Abdullah kendi yanında, diğer oğlu Abdurrahman düşman safındaydı. Resûl-i Ekrem’in amcası Hamza kendi yanında, diğer amcası Abbas düşmanla birlik­teydi. Hz. Ali İslam safında, kardeşi Akîl müşrik ordusundaydı. Utbe’nin bir oğ­lu Velid kendisiyle beraber putperestlerin içindeyken, diğer oğlu Ebû Huzeyfe Peygamber ﷺ tarafındaydı.

Muharebenin başlangıcında ortaya atılanların içinde Utbe de vardı. Müslümanlardan bir hasım istedi. Babasını ortada gören Ebû Huzeyfe Hazretleri hemen ayağa kalktı. İmanı, babasının meydan okumasına razı olmadı. Bu sırada kız kardeşi olan, Ebû Süfyân’ın karısı Hind, Ebû Huzeyfe’ye hakaret ediyor, “Ey uğursuz adam! Seni küçük yaştan beri yetiştiren babana minnet duyacağın yer­de, gençlik çağında ona karşı çıktın. Sen, insanların en kötüsüsün!” diyordu. Hâlbuki o, en bahtiyar cemaatin içindeydi. Ebû Huzeyfe’nin ayağa kalktığını gören Resûl-i Ekrem Efendimiz, ona mâni oldu, babasıyla karşılaşmasına razı ol­madı.[2]

Muharebe zaferle neticelenmişti. Müşriklerin reisleri teker teker öldürül­müştü. Peygamberimiz daha önce onlara beddua etmiş, hattâ öldürülecekleri yeri dahi göstermişti. Ebû Cehil, Şeybe, Velid ve Ebû Huzeyfe’nin babası Utbe, öldürülenler arasındaydı. Bunların cesetleri toplanarak bir kuyuya dolduruldu. Peygamber Efendimiz, Bedir’den ayrılacakları sırada, onların atıldığı kuyunun başına geldi, “Ey çukura atılanlar!” diye seslendikten sonra isimlerini birer birer saydı ve “Siz beni yalanladınız, başkaları ise beni tasdik etti. Siz yurdumdan çı­kardınız, başkaları bana kucak açtı. Siz benimle çarpıştınız, başkaları ise bana yardım etti. Siz Allah’ın vaat ettiği azapla karşılaştınız, ben de Rabb’imin bana vaat ettiği zafere kavuştum.”[3]buyurdu.

Peygamberimiz bu sözleri söylerken, Ebû Huzeyfe’nin renginin değiştiğini ve üzüldü­ğünü gördü. Ona yönelerek, “Ey Ebû Huzeyfe, baban hakkında söyle­nenler için mi üzül­dün?” diye sordu. Ebû Huzeyfe Hazretleri, “Hayır, yâ Resulallah, babamın öldürül­düğüne üzülmedim. Babam akıllı ve halim bir insandı. Onun Müslüman olacağını ümit ediyordum. Onun müşrik olarak ölmesine üzüldüm!” dedi. Resûl-i Ekrem de, Ebû Hu­zeyfe’ye duada bulundu.[4]

Peygamberimizin irtihâlinden sonra Ebû Huzeyfe Hazretleri büyük fedakâr­lıklar gösterdi. Hz. Ebû Bekir devrinde Müseylimetü’l-Kezzâb, İslam fütuhatına mâni olmak için peygamberliğini ilan etti. Halife Hz. Ebû Bekir, bu sahte pey­gamberi ortadan kaldırmak için üzerine bir kuvvet gönderdi. Mücahitler arasın­da Ebû Huzeyfe de vardı. İlk yapılan hücumda Müslümanlar muvaffak olama­mışlardı. Daha sonra Hz. Hâlid’in üzerine gitmesiyle Müseylime geriledi. Sahabiler Kur’ân okuyarak ilerliyorlardı. Bu sırada Ebû Huzeyfe de, “Ey Kur’ân ehli, Allah’ın kelamını güzide hareketlerinizle süsleyiniz.” sözleriyle teşvik edi­yordu. Müseylime gailesi ortadan kalktı, fakat bu arada bazı sahabiler de şehit düştü.[5]Şehitler arasında Ebû Huzeyfe Hazretleri de vardı. Bu sırada 54 yaşın­daydı.

Allah ondan razı olsun!


________________________________________________

[1]Üsdü’l-Gàbe, 5: 70.
[2]age.
[3]Müslim, Cennet: 86.
[4]Üsdül-Gàbe, 5: 171.
[5]Tabakât, 3: 85.