İslam pragmatist bir din değildir. İçki gibi insanın ve imanın özüyle ilgili olmayan ve fiziksel bağımlılığı da bulunan kötülüklerin zamana yayılarak yasaklanmasına karşın ALLAH’ın tekliği ve kozmik egemenliği gibi var oluşun temel konularında devrimci ve pazarlıksız bir yaklaşıma sahiptir. Ve içinde bulunulan koşullar, güç dengeleri gibi duyarlılıklar göz önünde bulundurulmaksızın egemen inanç biçimine ve doğal olarak da ona dayalı bulunan toplumsal düzene savaş açar. Zaten Tek Tanrı inancı ile putperestlik arasında bir yumuşak geçiş ve pazarlık süreci niteliksel olarak da olanaksız bir şeydir. Sonuçta Mekkeli putperestler kulaklarına inanamazlar.

“(Putperestler) Onu (ALLAH’ı) bırakıp hiçbir şey yaratmayan, aksine kendileri yaratılmış olan, bizzat kendilerine bile ne bir zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.” (Furkan,25:3)

“ALLAH’ı bırakıp da, kendisine kıyamete kadar cevap vermeyecek şeylere tapandan daha sapık kim var?” (Ahkaf,46:5)

“Siz ve ALLAH’tan başka taptıklarınız Cehennem yakıtısınız. Siz, oraya gireceksiniz. Eğer bunlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Hâlbuki hepsi orada ebedi kalacaklardır.” (Enbiya,21:98–99)

Kimdir bu Müslümanlar? Nesine güvenmektedir bu Muhammed?

Mekke derin bir şok yaşar. Nefret sadece putlarına ve atalarına duydukları derin saygıdan kaynaklanmaz. Gerçek neden daha derinlerdedir ve Mekke’nin can damarıyla ilgilidir. Bütün Arap yarımadasının kendilerine çalıştığı sömürü düzelerinin tepe takla gelmesi olasılığıdır Kureyş’i o derece korkutan…