Hicret sırasında Peygamberimizin gece yarısı gözleri önünde Mekke’den çıkıp Medine’ye doğru yola çıkması, müşrikleri çileden çıkarmıştı. Ne yapıp etmeli, Peygamberimizle Hz. Ebû Bekir’i Medine’ye girmeden bulmalı, vücutlarını or­tadan kaldırmalıydılar. Hemen harekete geçtiler, çeşitli yerlere dağılarak birkaç koldan aramaya koyuldular. Ayrıca meseleyi kesinleştirmek için onları diri ve­ya ölü getirene 100 deve vaat ettiler.

Bu haber o havalide oturan hemen hemen bütün kabilelere ulaştı. Herkes Kureyş’in ortaya koyduğu bu mükâfatı almak istiyordu.

İşte, Büreyde bin Husayb da bu mükâfat avcılarından biriydi. Büreyde, Seh-mo­ğul­larının reisiydi. Yanına 80 kadar adam alarak Peygamberimizi ara­maya başladı. Nihayet Amini mevkiinde onları buldu. Peygamberimiz onların kendilerine doğru geldiğini gördü. Fakat hiç telaşlanmadı. Çünkü o bütün kal­biyle Allah’a tevekkül etmişti. Bürey­de’ye, “Kimsin?” diye sordu. “Bureyde’yim.” cevabını alınca, Hz. Ebû Bekir’e, “İçimiz serinledi ve düzeldi.” buyurdu. Sonra Büreyde’ye kimlerden olduğunu sordu. Bü­rey­de, “Eşlem kabilesinden.” cevabını verdi. Peygamberimiz “Eslem’in hangi kolundan­sın?” buyurdu. Büreyde, “Sehmoğullarından.” cevabını verdi. Peygamberimiz her şe­yi hayra yo­rardı. Büreyde’nin ismini, kabilesini, mensup olduğu kolu da hayra yordu. Ken­dilerine bir zarar vermeyeceklerini düşündü. “Büreyde” serinlik, “Eşlem” kurtuluş manalarını hatırlatıyordu. Büreyde, konuştuğu zatın kim olduğunu bilmiyordu. Fakat onun metanetine, cesaretine ve konuşmasına hayran kalmıştı. Tanımak istedi, kim oldu­ğunu sor­du. Peygamberimiz, “Ben, Abdulmüttâlib’in oğlu Abdullah’ın oğlu Muham­med’im.” cevabını verdi. Sonra da onu Müslüman olmaya davet etti. Büreyde’nin kalbinde iman meşalesi yanmaya, yüzü iman nuruyla aydınlanmaya baş­lamıştı. Hemen Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Yanındakiler de kendine tabi oldular.

Bu, Peygamberimizi öldürmek için gelip de iman nuruna kavuşanların ne ilki idi, ne de sonu…

Peygamber Efendimiz geceyi burada geçirdi. Sabahleyin Büreyde (r.a.), Pey­gam­berimize gelerek, “Yâ Re­sû­lal­lah, yanınızda bir bayrak olmadan Medi­ne’ye girmeniz doğru olmaz.” dedi. Sonra da sarığını çıkarıp mızrağının ucuna bağladı. Medine’ye girin­ceye kadar Peygamberimizin yanında taşıyarak yürüdü. Hz. Büreyde, bir müddet Medine’de kaldıktan sonra tekrar memleketine döndü.

Büreyde (r.a.), Hicret’in 6. senesinde Medine’ye hicret etti. Bu sebeple Be­dir, Uhud ve Hendek Savaşlarına katılamamıştı. Hudeybiye Sulhü’ne iştirak etti. Rıdvan Bia­tı’nda bulundu. Hayber’in ve Mekke’nin Fethi’ne katıldı. Daha sonra Hz. Hâlid’in ve Hz. Ali’nin maiyetinde bazı seriyyelerde bulundu. Peygamberi­mizle birlikte diğer bütün savaşlara iştirak etti.

Büreyde (r.a.) fazilet sahibi bir sahabiydi. Peygamberimize her hususta itaat ederdi. Re­sû­lul­lah’ın yanında onun ayrı bir yeri vardı. Peygamberimizin huzu­runa teklifsizce girip çıkabilirdi.

Peygamberimizin vefatına kadar Medine’de ikamet eden Hz. Büreyde, Re­sû­lul­lah’ın vefatından sonra diğer sahabiler gibi Medine’den ayrıldı, Basra’ya yer­leşti.

Hz. Büreyde, “Benim damarlarımda cihat kanı akmaktadır. Hayatım at sırtın­da geçer.” diyordu. Bu sebeple halifeler devrinde de fetih ordularında yerini aldı. Çok büyük kah­ramanlıklar gösterdi. Hicret’in 63. senesinde vefat eden Hz. Büreyde, Peygamberimiz­den 164 hadis rivayet etti. Bu hadislerden ikisi şu mealdedir:

“Münafıklara ‘efendimiz’ demeyiniz. Çünkü onlar efendi olur, başkalarından üstün sayılırlarsa, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbetmiş olursunuz!”

“Emanete hıyanet eden, kadını kocası aleyhine ve köleyi de efendisi aleyhine kışkırtan bizden değildir.”[1]


________________________________

[1]Tabakât, 4: 241-243; Üsdü’l-Gàbe, 1: 176. Müsned, 5: 346, 352.