Kimsesiz, fakir, Yemenli bir aileye mensuptu. İslam tarihinde “Yâsir Ailesi” adıyla anılan bu aile, müşriklerin en büyük zulüm ve işkencelerine maruz kaldı. Bu işkencelerin tek bir sebebi vardı: Yâsir Ailesinin İslam nuruna bağlanmaları… Müslümanların sayısı arttıkça müşrikler endişeye kapılıyordu. Bedevi, vahşi müşriklerin elinde müminleri caydırmak için işkence silahından başka bir şey yoktu. Caydıramayınca da çılgına dönüyorlardı.
Yâsir Ailesinin genç evladı Hz. Ammar’ın gönlü, İslamiyet’le çarpıyordu. Mutlaka gidip Resûlullah’ı görmeli, İslamiyet’i ondan öğrenmeliydi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, İslam’ın tebliğ merkezi olan Dârü’l-Erkam’da idi. Burada, gelenlere İslam’ın hakikatlerini anlatıyor, nazil olan âyetleri öğretiyordu. Hz. Ammar doğruca Dârü’l-Erkam’a vardı. Resûlullah’ın huzuruna gitti. Kur’ân-ı Kerim’in yüce hakikatlerini dinledi. Orada hemen İslamiyet’i kabul etti. Bu sırada yeryüzünde Müslümanların sayısı bir elin parmağı kadardı. Rivayete göre ilk Müslüman olan yedi kişiden biri de Hz. Ammar’dır.[1]
Yâsir Ailesinin tamamı İslamiyet’le müşerref oldu. Fakat müşriklerin korkusundan bunu gizliyordu. Çünkü bu aile Mekke’ye dışarıdan gelmişti. Mutlaka güçlü bir kabilenin himayesinde bulunmaları gerekirdi. Yâsir Ailesinin hamisi, Mekke müşriklerinin kuvvetli kabilelerinden Mahzumoğulları idi. Bu kabile Yâsir Ailesinin Müslüman olmasına asla tahammül edemezdi. Himayelerine aldıkları bu insanlara akıl almaz işkenceler tatbik ettiler. Yâsir Ailesinin her şeyini kabul edebilirlerdi, fakat Müslüman olmalarını asla… Önce mükâfatlarla vazgeçirmek istedilerse de muvaffak olamayınca işkencelere giriştiler. Böylece İslam tarihinin ilk işkenceli hayatını bu ilk Müslümanlar yaşadı.
Yâsir Ailesinin üç ferdi Hz. Yâsir, Hz. Sümeyye ve Hz. Ammar kızgın kumlar üzerine yatırılarak Mekke’nin dehşetli sıcağında aç ve susuz bırakılmışlardı. Müşriklerin bu işkencelerini gören ve engel olamayan Resûlullah Efendimiz ﷺ buna çok üzülüyor ve Yüce Allah’a şöyle yalvarıyordu:
“Allah’ım, Yâsir Ailesinden rahmetini esirgeme, onları affet.”
Hz. Yâsir, Resûlullah’ı görünce dayanamayarak gözyaşları içinde, “Yâ Resulallah, bu işkenceler ne zamana kadar devam edecek?” diye sordu.
Resûlullah Efendimiz, “Sabredin ey Yâsir Ailesi, sabredin. Bu sabrınızın ve sebatınızın mükâfatı cennettir.” buyurarak onları teselli etti.
Yâsir Ailesi gerçekten İslam tarihinin en üstün sabır örneğini göstermişti. Müşriklerin isteklerine ise asla boyun eğmemişlerdi.
Onlar Kur’ân’ın nuruna âşık olmuşlardı. Ailenin büyüğü Hz. Yâsir işkenceler altında İslam’ın izzetini muhafaza etti, zalimlere asla boyun eğmeyerek, ruhunu Cenâb-ı Hakk’a teslim etti. Cesedi işkenceler altında ezilirken, ruhu şehit olarak cennete uçtu.
Hanımı Hz. Sümeyye imanda sebatın zirvesindeydi. Ona işkence yapmayı üzerine alan, İslam’ın en büyük düşmanı Ebû Cehil’di. Fakat Hz. Sümeyye, Ebû Cehil’in bütün zorlamalarına beş para ehemmiyet vermiyordu. Ebû Cehil, onun bu ısrar ve sebatını anlamıştı. Sonunda mızrağını çekti, şehit etti.
Böylece Hz. Yâsir, İslam’ın ilk erkek şehidi, Hz. Sümeyye de İslam’ın ilk kadın şehidesi oldu. Onlar bu ağır imtihanları başarıyla verdiler, İslamiyet’in kökleşmesi için hayatlarını feda ettiler. O büyük Peygamber’in müjdesine mazhar olarak ebedî saadete girdiler.
Sıra artık oğulları Hz. Ammar’a gelmişti. Gözü önünde anne ve babası acımasızca şehit edilmişti. Kendisi de ağır işkenceler altında hâlsiz kalmıştı. Müşrik grubun Ammar’dan istedikleri, Resûlullah’ın aleyhinde konuşmasıydı. En azından imanından vazgeçtiğini, Lat ve Uzza putlarının “Muhammed’in dini”nden iyi olduklarını belirtmesiydi. Hz. Ammar, metanetini yitirmemişti. Fakat kurtuluş çaresi yoktu. Ya öldürülecekti veya istedikleri şeyleri söyleyecekti. Hz. Ammar, İslamiyet’in yücelmesi için hangisinin daha iyi olacağını düşünüyor, bir türlü karar veremiyordu. Onların istediklerini söylemek ölümden daha ağır geliyordu. Nihayet yine Resûlullah’a kavuşmak için isteklerini yerine getirdi. “Diliyle” dininden vazgeçtiğini bildirdi. Müşrikler de onu serbest bıraktılar.
Hz. Ammar, kalben söylememişti, ama yine de endişeliydi. Kalbi tir tir titriyordu. Ellerinden kurtulur kurtulmaz doğru Resûlullah’a koştu, “Helak oldum, imanımı inkâr ettim, yâ Resûlallah!” dedi. Ve hadiseyi baştan sona anlattı.
Resûlullah ﷺ “Kalbin nasıl?” diyerek, sözle söylediklerine kalbinin iştirak edip etmediğini sordu.
“Kalbim imanla doludur.” diyen Hz. Ammar’a Resûlullah’ın cevabı şu oldu:
“Ammar tepeden tırnağa imanla doludur. Şayet sana tekrar böyle işkenceler yaparlarsa, tekrar aynı taktikle ellerinden kurtulmanda bir mahzur yoktur.”
Hz. Ammar, Resûlullah’ın bu beyanı üzerine sakinleşti. Huzura kavuştu. Ammar’ın başına gelen bu hadise üzerine âyet-i kerime nazil oldu. Kalbi imanla dolu olduğu hâlde inkâra zorlanan kimselere bir mesuliyetin olmadığı beyan edildi. Böylece Hz. Ammar’ın imanını Kur’ân tasdik ediyordu.[2]
Hz. Ammar daha sonra Medine’ye hicret etti. Resûlullah onu Ensar’dan Huzeyfe bin Yeman ile kardeş yaptı. Mekke’de ona en ağır işkenceleri reva gören müşrik Huzeyfe bin Mugîre’ye karşı Yüce Allah ona en iyi dost ve kahraman kardeş olan Hz. Huzeyfe bin Yeman’ı vermişti. Bu saadeti tadan Hz. Ammar daima Allah’a şükrederdi.
İslam tarihinde ilk mescit fikrini ortaya atan, Hz. Ammar’dır. Resûlullah Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde, “Resûlullah’a bir ibadetgâh ve istirahatgâh lazım.” diyerek ilk olarak bir mescit yapılmasını teklif etti. Kuba Mescidi onun bu fikrinden doğdu. Hz. Ammar, bu mescidin bizzat inşaatında çalışmış, omuzlarında taş taşımıştır.
Hz. Ammar, Bedir ve Hendek Harplerine katıldı. Büyük kahramanlıklar gösterdi. Yalancı Peygamber Müseylime’ye karşı savaştı. Harp esnasında Müslüman mücahitlerin morallerini devamlı yüksek tuttu.
Sevgili Peygamberimizin çok sevdiği sahabilerden birisi şüphesiz Hz. Ammar’dı. Resûlullah, Ammar’ı görünce yüzü sevinçle dolardı. “Ammar’a düşman olan, Allah’a düşman olur. Ona kin besleyen ve onu kızdıran, Allah’ı kızdırmış olur.” “Cennet Ali, Ammar, Selmân ve Bilâl’ı şiddetle arzu etmektedir.” şeklindeki hadis-i şerifler, Peygamberimizin Hz. Ammar’ı ne derece sevdiğini göstermesi bakımından mânidardır.
Şu hadise de bunun canlı bir misalidir:
Bir gün Hz. Hâlid bin Velid ile Hz. Ammar arasında bir tartışma çıktı. Tartışmada Hz. Ammar haklıydı. İkisi de birbirlerini Resûlullah’a şikâyet ettiler. Resûlullah Efendimiz, yukarıda zikrettiğimiz Ammar’la ilgili hadisleri beyan ederek, Hz. Hâlid’den Ammar’ı kızdırmamasını istedi. Hz. Hâlid der ki: “Yemin ederim, Resûlullah’ın huzurundan ayrıldığımda, Hz. Ammar’ı nasıl memnun edeceğimden başka bir şey düşünemiyordum!”
Zühd ve sadelik içinde bir hayat geçiren Hz. Ammar, Hicrî 37 senesinde Sıffîn Harbi’nde şehit oldu.
Allah onlardan razı olsun!
Pekala Ammar hakkında dedikleriniz doğru ama neden ölümünün nasıl olduğunu, hangi dava için öldüğünü anlatmadınız? Ammar Sıffinde Hz.Ali nin yanında Muaviye karşı savaşırken şehid oldu. Ammar’ ı öldürecek güruhun cehennemlik olduğu hadisini niye yazmıyorsunuz? Herkes bilsin.