Tarih, 620 sonları. Peygamberlikten 11 sene sonra.
Taif’ten yüzgeri edileli bir yıl olmuştur ve o zamandan beri gözle görülür hiçbir sonuç elde edemeden Mekke’ye Hacca gelen Arapları İslam’a davet edip durmaktadır. Medineli küçük bir grup, kendisini önyargısız bir biçimde ve ilgiyle dinler. Henüz ihramdan çıkmış bu kişiler: Zürare oğlu Es’ad, Haris oğlu Avf, Malik oğlu Rafi, Amir oğlu Kutbe, Amir oğlu Ukbe ve Abdullah oğlu Cabir’dir. Mekke’nin banliyösü Akabe’de karşılaşırlar. Hz. Muhammed sorar:
“Siz kimlersiniz?”
“Medine’nin Hazrec kabilesindeniz”
“Şu yahudilerin müttefiki olan Hazrec mi?”
“Evet” Hepsinin de temiz, saf bir yüz ifadeleri vardır. Hz. Muhammed beraber oturup sohbet etmelerini teklif eder. Otururlar. Sonra onlara ALLAH’ı ve İslam’ı anlatır. Dinledikleri şeyler Medinelilerin ilgisini çekmiş, hoşlarına gitmiştir. Devamını arzu ettikleri beden dillerine yansır. Bu durumdan cesaret alan Hz. Muhammed onlara Kur’an okur. İbrahim suresinin 35. ayetinden 52. ayetine kadar. İlk defa karşısında önyargısız ve kötü niyetsiz insanlar bulmuştur. Etkilenirler. Zaten müttefikleri olan Yahudilerden son Elçi’nin gelmek üzere olduğunu, Arapların deyimiyle “gölgesinin başlar üzerine düşmüş bulunduğunu” defalarca dinlemişlerdir. Hazırdılar. Birbirlerine:
“Elimizi çabuk tutalım” derler, “Yahudiler sahiplenmeden biz iman edelim!” sonra da Hz. Muhammed’e dönerler:
“Biz” derler, “hem birbirleriyle hem de Yahudilerle düşmanlık içinde olan bir topluluk bıraktık. Umarız ki ALLAH onları Senin sayende bir araya getirir. Biz geri döndüğümüzde Senin dinini onlara da anlatacağız. Eğer ALLAH onların kalbine de imanı yerleştirirse bil ki Senden daha üstün bir insan olamaz.”
Vedalaşırlarken de gelecek sene tekrar buluşmak üzere söz verirler. Tekrar buluşacakları zamana kadar da Medine’de boş durmayıp, insanlara İslam’ı anlatmak üzere… ve takip eden bir yıl boyunca Medine’de İslam’dan haberi olmayan hiç kimse kalmaz. İlk altı, sözlerinde durur, boş oturmazlar.