Necaşi’den gördüğü davranışı Kureyş bir türlü hazmedemez. Başta Hz. Muhammed, ellerindeki bir avuç Müslüman onların intikam yürek soğutma aletleri olur. Saldırıları daha da artar. Ve bu duruma daha fazla dayanamayacağını hisseden Hz. Ebubekir de peygamberinden Habeşistan’a gitmek için izin ister. Kabul edilir. Yanında dayısının oğlu Haris’te olduğu halde o da yola düşer fakat Kızıldeniz sahiline yakın Berk el-Gımad denilen yerde durdurulur. Durduran o bölgenin hâkimi, Kare kabilesinin reisi Düğünne Oğlu’dur. Hz. Ebubekir’e yolculuğunun nereye olduğunu sorar. O, yaşadıkları eziyeti anlatarak, kurtulmak için Habeşistan’a gitmek istediklerini söyler. Düğünne Oğlu, eskiden beri Hz. Ebubekir’i tanımakta ve ciddi, dürüst kişiliğinden ötürü de takdir edip, sevmektedir. Ve Kureyş üzerinde de nüfuzu güçlü bir reistir. Bu duruma onun da vicdanı isyan eder:

“Ebubekir!” der, “senin gibi bir insan ne yurdundan çıkarılır ne de sürgün edilir. Dön geri memleketine seni ben himayeme alıyorum!” Ve birlikte Mekke’ye dönerler. Karşılarında Düğünne Oğlu’nu gören Kureyş’in boyunları eğilir, sadece:

“Fakat” derler, “söyle Ebubekir’e Kur’an’ı sadece evinde okusun, namazını sadece evinde kılsın ve bizim kadınlarımızı, gençlerimizi yoldan çıkarmasın!” Dini, toplumdan dışlayıp sadece kul ile ALLAH arasında bir vicdan konusu haline indirgeyen anlayışın ilk uygulamasıdır, bu. Onların koşulları da kabul edilir ve Hz. Ebubekir, Düğünne Oğlu gibi güçlü bir koruyucunun kanatları altında her çeşit zulüm ve baskıdan kurtulmuş olur. Sadece bir süre için. Çok zaman geçmez Rabbine evinde bir suçlu gibi ibadet edip Kur’an okumak Hz. Ebubekir’e dayanılmaz gelir. Sonra evinin önüne bir mescit yapar ve namazı ile Kur’an’ına orada devam etmeye başlar. Yanık yanık, ağlayarak öyle bir Kur’an okuyuşu vardır ki, Mekke’de vicdanı tamamen kabuk bağlamamış kim varsa kadın, çocuk, genç, yaşlı Ebubekir’in mescidinin önüne yığılıp sessizce onu dinler. Ve tabii Kureyş’in egemenleri yeniden ayaklanır, Düğünne Oğlu’na haber yollarlar. O da çıkar Mekke’ye gelir. Bu kez de kaşları çatıktır ama Hz. Ebubekir’e karşı…

“Ebubekir!” der, “sen anlaşmanın dışına çıktın. Verdiğin sözü bozdun. Beni Kureyş karşısında güç duruma düşürdün…” Uzun boylu sayar Düğünne Oğlu ama Hz. Ebubekir kararını çoktan vermiştir. Sözü hiç uzatmaz:

“Ben” der, “senin korumanı sana iade ediyor ve ALLAH’ın koruması altına giriyorum.” Sonra birlikte Kâbe’ye gider ve yeni durumu orada bütün Mekke’ye duyururlar. Kureyş’in sadistleri de duydukları karşısında ellerini ovalar, sevinirler. Cenaze görmüş akbabalar gibi…

ALLAH’ın korumasına girmek sınava girmektir. Hemen ve herkes mucizevî bir biçimde korunmayacaktır, doğal olarak. Ve Hz. Ebubekir’in sınavı o an, henüz Kâbe’nin yanındayken başlar. Onun korumasız kaldığını gören bir sadist yerden aldığı bir avuç toprağı Hz. Ebubekir’in başına saçar. Bu davranış Arap popüler kültüründe çok ağır bir hakaret ve aşağılama anlamı taşımaktadır. Ve o sırada kendisini gören Muğire oğlu Velid’de boş durmaz üzerine düşeni yapar:

“Bunu başına sen kendin getirdin!” Hz. Ebubekir ise her zaman ki sakinliğiyle bir yandan başındaki toprakları silkelerken bir yandan da:

“ALLAH’ım” demektedir,”ne kadar Halim’sin(yumuşak, sabırlı).”

Ve Mekke’nin bu azgın ortamında en ağır bedeli Hz. Muhammed- Hz.Ebubekir çifti ödeyecektir.