Hiçbir ateist tam bir ateist değildir. Hiç kimseye itiraf edemese bile içinde bir yerlerde ALLAH’ın var olduğuna dair bir şeyler kıpırdar. Çünkü bu, insan doğasının gereğidir. İşte aynen onun gibi Mekkeli putperestler de, en azından belli bir zekâ ve bilgi düzeyine sahip olanları, Hz. Muhammed’in bir peygamber değil de –hâşâ- bir yalancı olduğundan; Kur’an’ın ALLAH’ın vahyi değil de –hâşâ- Hz. Muhammed’in düzmecesi olduğundan emin olamaz. Ayrıcalıkları ve çıkarları inancın ses duvarını aşmalarını engeller belki ama içleri de bir türlü rahat durmaz. Ve bu yolda hem kendi kendilerini hem de birbirlerini aldatırlar.
Hz. Muhammed geceleri Kâbe’de Kur’an okumaktadır. Ve Kur’an, bir de O’nun sesinden okununca öyle etkileyicidir ki… Bunu anlayabilecek düzeyde olan putperestler de gizliden bir hayranlık duymaktadır… Bazıları, Ebu Cehil’in ki gibi, hasetle karışık olan bir hayranlık… Üç kişidir bunlar: Harb oğlu Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve Şurayk oğlu Ahnes. Bir gece üçü de birbirlerinden habersiz, Kâbe’nin örtüsüne saklanarak Hz. Muhammed’in Kur’an okuyuşunu dinlerler. Sabaha kadar hayran hayran… Evlerine dönerken de birbirlerine yakalanırlar. Her biri diğerini eleştirir:
“Sakın” derler, “bir daha bu hatayı yapmayalım. Yoksa, duyulur ve artık Mekke’ye hâkim olamayız. Herkes Müslüman olur.” Sözleşir ve ayrılırlar. Sonra aynı şey bir kez daha tekrarlanır. Ve sonra bir kez daha… Üçüncü de iyice kızmış ve korkmuşlardır. Ve yemin ederler bu kez.
Sabah olunca da Şurayk oğlu Ahnes eline asasını alır ve Ebu Süfyan’ın kapısına dayanır:
“Ebu Süfyan!” der, “Muhammed hakkında ne diyorsun?” O, cevap verir:
“ALLAH’a yemin ederim ki O’ndan anlamını ve amacını anladığım şeyler de duydum, hiçbir anlam veremediğim şeyler de.” Ahnes, onun bu tespitine aynen katıldığını söyler. Aslında ikisi de birbirinden çekinmekte ve her yana çekilebilir cevaplar vermektedir. Ahnes daha sonra Ebu Cehil’e gider. Ona da aynı soruyu sorar. Ebu Cehil daha açık sözlüdür:
“Biz Mahzum oğullarıyla Muhammed’in mensup olduğu Abdimenaf oğulları hep çekişme halinde olduk. Onlar, halka yemek yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar, kavga eden taraflar arasında arabuluculuk ederek, ödemeye güç yetiremeyenlerin diyetlerini yüklendiler biz de yüklendik. Onlar, halka bağışta bulundular, biz de bulunduk. Ta ki kulak kulağa giden iki yarış atı durumuna geldik. Onlar, şimdi kendisine gökten haber gelen bir peygambere sahip olduklarını iddia ediyorlar. Şimdi biz O’nun dengini nereden bulup, onlara yetişelim! Hayır! ALLAH’a yemin olsun ki biz hiçbir zaman O’na inanmayız.”
Ahnes sessizce Ebu Cehil’in yanından ayrılır.