Fahr-i Âlem Efendimizin, bu fani dünyayı terk edeceği an, günbegün, saat­besaat yaklaşıyordu.

Bir gece yarısı, ansızın hâne-i saadetinden çıktı. Hz. Âişe validemiz, “Yâ Re­sû­lal­lah, nereye gidiyorsunuz?” diye sordu.

Resûl-i Ekrem, “Bâkî Kabristanı’nda medfun bulunan eh­lim için istiğfar et­mek üzere emir aldım; oraya gidiyorum”[1]diye cevap verdi.

Yanında azatlı kölelerinden Ebû Râfi ve Ebû Müveyhib vardı. Bâkî Kabris­tanı’nda kabirler arasında uzun müddet durarak dua ve istiğfarda bulundu. Sonra Ebû Müveyhib’e dönerek yakında ebedî âleme gideceğini, Bâkî-i Ha­kikî’nin cemâliyle müşerref olacağını şöylece ifade buyurdu:

“Ey Ebû Müveyhib! Dünya hazinelerinin anahtarları ile ahiret nimetlerini seçme hususunda serbest bırakıldım; ben de ahiret nimetlerini tercih ettim!”[2]

Bu sözleri duyan Ebû Müveyhib’in birden nutku tutuldu. Yalnız gözü değil, bütün duyguları, ruhu, kalbi bir anda ağlamaya başladı.

Bu manalı ziyaretten sonra Resûl-i Kibriya, hâne-i saadetine geri döndü.

Uhud Şehitlerini Ziyaret

Uhud şehitleri için de dua ve istiğfarda bulunması, Efendimize emredil­mişti. Bu sebeple, bir gün Uhud’a gitti. Orada şehit olan en güzide sahabeleri için uzun uzun dua etti.

Oradan döner dönmez, Mescid-i Saadet’e vardı. Minbere çıktı. Müslüman­lara hitaben, “Ben, sizin Kevser Havuzu’na ilk kavuşanınız ve sizi ilk karşıla­yanınız olacağım” buyurduktan sonra sözlerine şöyle devam etti:

“Ben, sizin hakkınızda, benden sonra müşrikliğe dönersiniz diye korkmu­yorum; fakat ben, sizin hakkınızda, dünyaya kapılır, onun için birbirinizi kıs­kanır, birbirinizi öldürürsünüz ve bunun neticesi olarak sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi siz de yok olup gidersiniz, diye korkuyorum!”[3]

Hz. Meymûne’nin Evinde

Resûl-i Ekrem Efendimiz, âdetleri gereği Hz. Meymû­ne’nin evinde bulunu­yorlardı. Hasta olmasına rağmen ai­le­lerinin hakkına son derece riayet edi­yordu. Burada Efen­dimizin ateşi birden yükseldi. Davet ettiği bütün ha­nımları, etrafında mahzun ve kederli duruyorlardı.

“Yarın hanginizin evine gideyim?” diye sordu.

Bu sualini birkaç kere tekrarladı. Hiçbir hanımından cevap gelmedi.

Bu soruyu sormasındaki maksadı, hastalık günlerini Hz. Âişe validemizin evinde geçirmeyi arzu etmiş olmasındandı.

Peygamber Efendimizin bu arzusunu, Ezvac-ı Tâhirat, ferasetleriyle anla­ma­da gecikmediler; ittifakla, Hz. Âişe validemizin evinde kalmasını uygun gör­düler.

Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz, Hz. Meymû­ne’nin evinden çıkarak, bir eli Hz. Ali’nin, diğer eli Hz. Ab­bas’ın omuzunda, onların yardımıyla Hz. Âişe validemi­zin evine geldi.[4]


______________________________________

[1]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 6, s. 71.
[2]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 292; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 204; Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 489.
[3]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 205; Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 4, s. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1796.
[4]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 232.