Peygamber Efendimizin Veda Haccı’ndan sonra, etraftan gelen Müslümanlar memleketlerine dönmüşlerdi. Aldıkları tâlimatları memleketlerine götürmüşler, halka onları anlatmışlardı.
Veda Haccı esnasında inen Mâide Suresi’nin üçüncü ayet-i kerimesi, dinin kemâle erdiğini beyan ediyordu. Bu, Resûl-i Kibriya Efendimizin aynı zamanda vefatının da yakınlaştığının ifadesi oluyordu. Bunu bir kısım Müslüman sezmişti. Veda Haccı’ndan sonra Peygamber Efendimizin hastalanması ise buna kuvvet vermişti.
Bu esnada Araplardan bazı kimseler peygamberlik davasına kalkıştı.
Bunların ilki, Benî Ans kabilesinden Esvedü’l-Ansî diye tanınan Abhele b. Ka’b idi. Kâhin ve hokkabaz bir adamdı; sözleriyle halkı tesir altına alırdı.[1]
Yemen’de ortaya çıkan bu adam, peygamber olduğunu ve meleklerin kendisine vahiy getirdiğini iddia etmeye başladı. Birtakım yalan, dolan ve hilelerle Yemen ahalisinden birçok kimseyi aldattı. Necran halkı da ona tâbi oldu. Daha sonra San’a’ya gidip orayı da zaptederek fesat ve irtidat dairesini genişletti.
Yemen’de bulunan Müslüman vâli ve memurlar orayı terk etmek durumunda kaldılar. Hz. Muaz b. Cebel, Ma’rib’ de bulunan Ebû Musa el-Eş’arî Hazretlerinin yanına gitti. Daha sonra ikisi oradan Hadramut’a gittiler.
Resûl-i Kibriya Efendimiz, durumu haber aldı; Yemen’deki Müslümanlara, “Her nasıl olursa olsun Abhele’nin hakkından geliniz!” diye haber gönderdi.[2]
Yemen’deki Müslümanlar bu emir üzerine harekete geçtiler; sonunda, onu evinde öldürdüler. Esved’in öldürüldüğü haberi, Medine’ye, Peygamber Efendimizin vefatından bir gün önce, Pazar günü ulaştı. Yalancı Esved’in öldürülmesinden sonra Müslüman vâli ve memurlar tekrar Yemen’e döndüler.
MÜSEYLİME-İ KEZZAB’IN PEYGAMBERLİK İDDİASIYLA ORTAYA ÇIKIŞI
Yine Hicret’in 10. senesinde, Müseylime-i Kezzab, Yemame’de peygamberlik davasına kalkıştı.
Müseylime, daha önce Benî Hanife temsilcileriyle Medine’ye gelerek Peygamber Efendimizle görüşüp Müslüman olmuştu. Yemame’ye dönünce irtidat etti.[3]
İrtidat ettikten sonra Müseylime, Peygamberimize ortak olduğunu iddia etmeye ve yaymaya başladı. Kısa zamanda hokkabazlık ve sihirbazlığıyla Benî Hanif ve Yemame halkından birçok kimseyi kandırıp etrafına topladı. Hatta bir ara Kur’an-ı Kerim’i bile taklide kalkıştı! Birtakım gülünç sözler dizip Kur’an diye okurdu. Uydurduğu lâflardan bazıları şunlardı:
“Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne bildirdi? Onun hurma lifinden ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardır. Bu, Rabbimizin yarattıklarından azıcığıdır!”
Museylime’yi gülünç duruma sokan bir başka sözü ise şuydu:
“Ey kurbağa kızı kurbağa! Ne diye nak nak, vak vak edip duruyorsun! Üstün suda, altın balçıkta! Sen, ne suyu bulandırabilirsin, ne de içene mani olabilirsin! Yarasa, sana ölüm haberini getirinceye kadar yerde bekle!”[4]
Peygamber Efendimiz, Necid diyarında bulunan Müslümanlara da haber göndererek, Müseylime-i Kezzab’ın hakkından gelmelerini emir buyurdu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin ebedîyet âlemine irtihalinden sonra, Hz. Ebû Bekir, Hâlid b. Velid komutasında Müseylime’nin üzerine bir ordu gönderdi. Vahşî b. Harb, Hz. Hamza’yı şehit ettiği harbesiyle onu öldürdü.