Resûl-i Ekrem’e bîat etmek üzere Medine’ye gelen heyetler arasında Benî Hilâl kabilesi temsilcileri de bulunuyordu. Bunlar, Abdi Avf b. Asram ve Kabîsa b. Muharık adında iki kişi idi.[1]
Abdi Avf, arkadaşıyla gelip Peygamberimizin huzurunda Müslüman olunca Efendimiz, “İsmin nedir?” diye sordu.
“Abdi Avf’tır” dedi.
Peygamber Efendimiz, “Sen, Abdullah’sın” buyurarak ismini değiştirdi.
Halktan Yardım İstemek Câiz mi?
Hilâloğulları temsilcilerinden Kabisa b. Muharık, bir ara Peygamberimize, “Yâ Resûlallah! Ben, kavmimden birisine kefil olup borçlandım. Bu hususta bana yardım et!”[2]diyerek yardım talebinde bulundu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kabisa’nın isteğine, “Olur! Biraz bekle! Bir yerden zekât mallarından gelirse borcunu öderim!” diye cevap verdi; sonra da, “Ey Kabisa! Bilesin ki halktan bir şey istemek, şu üç durumdan birinde bulunan kimseden başkasına doğru değildir: 1) İki kişinin (veya iki kavim ve kabilenin) arasını bulmak için borçlanan, 2) Malı bir âfet sebebiyle mahvolan, 3) Kavim ve kabilesinden aklı başında üç adamın şehâdetiyle fakir olduğu tebeyyün eden! Ey Kabîsa, dilenmenin bundan ötesi haramdır” diye buyurdu.[3]
Böylece, Kabisa’nın bu isteği, içtimaî hayatta mühim bir esas ve ölçünün ortaya konmasına vesile oldu.
İslam nazarında dilencilik, ihtiyacı olmadan bir kimseden bir şey istemek, en kötü ahlâktan biri sayılmıştır. Bu hususta Resûl-i Ekrem Efendimizin birçok hadisi mevcuttur.