Bir kimse gece uykudan uyandığı ve evinden çıktığı zaman gökyüzüne bakarak Âl-i İmrân sûresinin

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَـٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَـَٔايَـٰتٍۢ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَـٰبِ ١٩٠ ٱلَّذِينَ يَذْكُرُونَ ٱللَّهَ قِيَـٰمًۭا وَقُعُودًۭا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَـٰذَا بَـٰطِلًۭا سُبْحَـٰنَكَ فَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ ١٩١ رَبَّنَآ إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ ٱلنَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُۥ ۖ وَمَا لِلظَّـٰلِمِينَ مِنْ أَنصَارٍۢ ١٩٢ رَّبَّنَآ إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًۭا يُنَادِى لِلْإِيمَـٰنِ أَنْ ءَامِنُوا۟ بِرَبِّكُمْ فَـَٔامَنَّا ۚ رَبَّنَا فَٱغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ ٱلْأَبْرَارِ ١٩٣ رَبَّنَا وَءَاتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ ٱلْقِيَـٰمَةِ ۗ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ ٱلْمِيعَادَ ١٩٤ فَٱسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّى لَآ أُضِيعُ عَمَلَ عَـٰمِلٍۢ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ ۖ بَعْضُكُم مِّنۢ بَعْضٍۢ ۖ فَٱلَّذِينَ هَاجَرُوا۟ وَأُخْرِجُوا۟ مِن دِيَـٰرِهِمْ وَأُوذُوا۟ فِى سَبِيلِى وَقَـٰتَلُوا۟ وَقُتِلُوا۟ لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّـٰتٍۢ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَـٰرُ ثَوَابًۭا مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ ۗ وَٱللَّهُ عِندَهُۥ حُسْنُ ٱلثَّوَابِ ١٩٥ لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فِى ٱلْبِلَـٰدِ ١٩٦ مَتَـٰعٌۭ قَلِيلٌۭ ثُمَّ مَأْوَىٰهُمْ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ ٱلْمِهَادُ ١٩٧ وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَـٰبِ لَمَن يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِمْ خَـٰشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِـَٔايَـٰتِ ٱللَّهِ ثَمَنًۭا قَلِيلًا ۗ أُو۟لَـٰٓئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ ١٩٩ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱصْبِرُوا۟ وَصَابِرُوا۟ وَرَابِطُوا۟ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ٢٠٠

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini takip edişinde akıl sahipleri için birçok delil vardır” diye başlayan son on bir âyetini okumalıdır.1


Abdullah b. Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Rasûlullah ﷺ Efendimiz, geceleyin teheccüd namazını kılmak üzere kalktığı zaman şöyle dua ederdi:
اَللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ اَنْتَ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحِمْدُ اَنْتَ قَيِّمُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ وَلَكَ الْحَمْدُ اَنْتَ الْحَقُّ وَوَعْدُكَ حَقٌّ وَقَوْلُكَ حَقٌّ وَلِقَاؤُكَ حَقٌّ وَالْجَنَّةُ حَقٌّ وَالنَّارُ حَقٌّ وَالسَّاعُةُ حَقٌّ وَالنَّبِيُّونَ حَقٌّ وَمُحَمَّدٌ حَقٌّ اَللَّهُمَّ لَكَ اَسْلَمْتُ وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وَاِلَيْكَ اَنَبْتُ وَبِكَ خَاصَمْتُ وَاِلَيْكَ حَاكَمْتُ فَاغْفِرْلِى مَاقَدَّمْتُ وَمَا اَخَّرْتُ وَمَااَسْرَرْتُ وَمَااَعْلَنْتُ اَنْتَ الْمُقَدِّمُ وَاَنْتَ الْمُؤَخِّرُ لاَاِلَهَ اِلاَّاَنْتَ
«Allahümme lekel hamdü, ente nûrüs semâvati vel erdı, ve men fîhinne, ve lekel hamdü, ente kayyimüs semâvati vel erdı ve men fîhinne ve lekel hamdü, entel hakku, ve va’düke hakkun, ve kavlüke hakkun, ve likâüke hakkun, vel cennetü hakkun, ven nârü hakkun, ves sâatü hakkun, ven nebiyyûne hakkun, ve Muhammedün hakkun, Allahümme leke eslemtü, ve aleyke tevekkeltü, ve bike âmentü, ve ileyke enebtü, ve bike hâsamtü, ve ileyke hâkemtü fağfir lî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü, vemâ esrertü vemâ a’lentü, entel mukaddimü ve entel müahhirü, lâ ilâhe illâ ente»
Mânâsı: «Allahım hamd sana mahsustur. Semâvatın, arzın ve onlarda bulunanların nuru sensin. Hamd sana mahsustur.
Semâvatı, arzı ve onlarda bulunanları ayakta tutan sensin. Hamd sana mahsustur.
Gerçek hak sensin. Senin va’din haktır. Sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır, cehennem haktır. Kıyamet gerçektir. Peygamberler hak ve gerçektir, Muhammed ﷺ hak ve gerçektir.
Allahım sana teslim oldum. Sana tevekkül ettim. Sana inandım, sana yöneldim. Senin dâvana sarılarak düşmana karşı durdum. Seni hakem olarak kabul ettim. Benim işlediğim, işleyeceğim günahlarımı, açıkça ve gizlice yaptığım isyanlarımı bağışla. Öne geçiren sensin, geri bırakan sensin. Senden başka hiç bir ilâh yoktur.»2

  1. Buhârî, Tefsîr 3/17, nr. 4569; Müslim, Müsâfirîn 182, nr. 763. ↩︎
  2. Buhârî, Daavât: 10, (7/148) ↩︎