(Hicret’in 3. senesi Şâban ayı)

Uhud Savaşı’ndan iki ay kadar önceydi.

Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’yla evlendi.

Resûl-i Ekrem Efendimize peygamberlik vazifesi verilmeden önce dünyaya gelen Hz. Hafsa, daha önce Hu­neys b. Huza­fe’yle (r.a.) evlenmişti. Huneys ve­fat edince Hz. Hafsa dul kalmıştı.[1]

Hz. Ömer, kızını evvela münasip bir dille Hz. Osman’a, ondan müspet ce­vap alamayınca da Hz. Ebû Bekir’e vermek istemişti. Ancak o da bu isteğine müspet veya menfi hiçbir cevap vermemişti.

Bu durum karşısında üzülen Hz. Ömer, Resûl-i Ekrem Efendimize başvura­rak olup bitenleri anlattı. Hz. Ömer’in gönülden arzusunu fark eden Peygam­ber Efendimiz, kendisini daha fazla üzüntü içinde bırakmak istemedi ve “Ben, sana Osman’dan daha hayırlı bir damat, Osman’a da senden hayırlı bir kayın­peder söyleyeyim mi?” diye sor­du. Hz. Ömer, “Söyleyin yâ Re­sû­lal­lah!” de­yin­ce, Resûl-i Ekrem, “Sen, kızın Hafsa’yı ba­na nikâhlarsın; ben de kızım Üm­mü Gülsüm’ü Osman’a nikâhlarım!”[2]buyurdu.

Hz. Ömer’i bu teklif fazlasıyla sevindirdi ve derhal kabul etti. Böylece Pey­gamber Efendimiz, Hz. Hafsa’yı Ez­vac-ı Tâhi­rat arasına alırken, kızı Hz. Üm­mü Gülsüm’ü de Hz. Osman’a nikâhladı. Hz. Osman, daha önce de, Pey­gam­be­ri­mizin vefat eden kızı Hz. Ru­kiy­ye ile evliydi. Hz. Üm­mü Gül­süm’le ev­lenince kendisine “Zin­nu­reyn [İki Nur Sahibi]” lakabı verildi.

PEYGAMBERİMİZİN, HUZEYME KIZI HZ. ZEYNEB’LE EVLENMESİ

Huzeyme kızı Hz. Zeyneb’in kocası Ubeyde b. Hâris, Bedir Muharebesi’nde yaralanmış ve bu yaranın neticesi olarak Safra denilen mevkide vefat etmişti. Bu sebeple Hz. Zeyneb dul kal­mıştı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, kocasını İ’lây-ı Kelimetullah uğrunda şehit veren bu muhterem kadını, Hicret’in 3. senesi Ramazan ayında zevceliğe alarak şe­reflendirdi.

Hz. Zeyneb, fakirleri ve yoksulları beslediği, onlara çok acıyıp merhamet et­tiği için “Ümmü’l-Mesakin [Yoksullar Annesi]” diye ta­nınırdı.

Hz. Zeyneb, Peygamber Efendimizin yanında üç ay kadar kaldıktan sonra otuz yaşında iken vefat etti. Cenaze na­ma­zını bizzat Resûl-i Kibriya Efendimiz kıldırdı. Bâkî Kabristanı’na defnedildi.[3]

 

HZ. HASAN’IN DÜNYAYA GELİŞİ

Hicret’in 3. yılında Resûl-i Ekrem Efendimizi sevindiren bir hadise daha vuku buldu: Torunu Hz. Hasan dünyaya geldi. Hz. Hasan, Pey­gam­be­ri­mize to­runları arasında en çok benzeyeni idi. Bu sebeple, annesi Hz. Fâtıma onu se­ver­ken, “Re­sû­lul­lah’a benzeyen yavrum!” derdi.[4]

Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, torunları Hz. Hasan ile Hüseyin’i son de­re­ce severdi. Onları zaman zaman omuzlarına alıp taşır ve “Onlar benim dün­ya­da öpüp kokladığım iki reyhanımdır (güzel kokan bir çiçek, fesleğen)”[5]bu­yur­du.

Yine Hz. Hasan’ı zaman zaman omuzuna alıp gezdirir ve “Allahım! Ben onu seviyorum; Sen de sev; onu seveni de sev!”[6]derdi.


______________________________________________________

[1]İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 81.
[2]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 82-83.
[3]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 296-297; İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 115; İbn Abdi’l-Berr, el-İstiab, c. 4, s. 1853.
[4]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 6, s. 283.
[5]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 323.
[6]Buharî, Sahih, c. 4, s. 217.