Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed ﷺ, Hira’daki ulvî mazhariyetle İlâ­hî memuriyetini idrak etmiş ve kutsî risâlet vazifesini yüklenmişti.

Ancak bu ağır ve büyük vazifenin icabları vardı, onları ye­rine getirmek lâ­zım geliyordu.

Bunun ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı da, kendi­sin­ce muhakkak bilinen bir husustu.

O anda Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alı­yor­du. Ve o, umum dünyaya Allah’tan aldığı emirleri tebliğ edecekti. Elbette bu, basit bir hadise olarak görüle­mezdi.

Allah Resûlü, dünyalar durdukça insanlığa nur ve şeref olan vazifesine ne­reden ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu.

Durumu evvela, en yakını bulunan zevcesi Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Ha­ti­ce, ona tereddütsüz sadâkat elini uzattı ve “ilk Müslüman” olma şerefine ka­vuştu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bundan sonra, Hz. Hatice’ye, Cebrail’den (a.s.) öğ­rendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrail’den öğrendiği surette imam ola­rak şerefli zevcesine iki rekât namaz kıldırdı.

Efendimizin kıldırdığı bu iki rekât namaz,[1]imam olarak kıldığı ilk namaz­dır ve bir Pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.[2]


___________________________________________________

[1] Önceleri namaz ikişer rekâttan iki vakit (bizim, sabah ve akşam namazlarına yakın bir vakitte) ola­rak farz kılınmıştı. Daha sonra buna gece namazı da (teheccüd) ilave olundu. Mîrac’ta vak­tin beş olarak tayin edilmesinden sonra, gece namazı farzı ümmet için nâfileye çevrildi, ancak Re­sûl-i Ekrem Efendimize farz olmakta devam etti (bkz. İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 260-261; Tâhi­rü’l-Mevlevî, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 24).
[2] Tâhirü’l-Mevlevi, Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, s. 25.