Allah, dini, farzı ve kitabı bakımından Peygamberine öyle bir mevki vermiştir ki, O’nu dini için bayrak yaptığını bildirmiş; O’na itaatı farz kılmış ve O’na karşı gelmeyi yasaklamıştır. Peygamberi’ne imanı, Kendisine iman ile birleştirerek O’nun üstünlüğünü belirtmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ve Peygamberi’ne iman edin; ‘(Tanrı) üçtür’ demeyin; vazgeçerseniz sizin için daha iyidir. Allah, ancak tek tanrıdır. O, çocuğu olmaktan uzaktır.“1
Yine Allah,
“Ancak Allah’a ve Peygamberi’ne inanan mü’minler, Peygamber’le birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, O’ndan izin almaksızın gitmezler.”2
buyurmuştur. Bu âyetlerde Allah, imanın tam olarak vücut bulmasını, önce Allah’a, sonra da Peygamberine imana bağlamıştır; Öteki işler ise buna tabidir. Bir kul, Allah’a iman etse ve Peygamberi’ne inanmasa, onun için imanın kemali, O’nunla birlikte Peygamberine de inanmadıkça. asla söz konusu olmaz.
Allah’ın elçisi de, iman açısından denediği herkes hakkında işte bu esası koymuştur. Bize Mâlik (b. Enes) [ö.179]. Hilal b. Üsame’den. o da Ata b. Yesar’dan Amr b. el-Hakem’in şöyle dediğini haber verdi:
“Hz. Peygamber’e bir cariye getirdim ve “Ey Allah’ın elçisi. dedim, ‘bir köle azad etmek istiyorum, bunu azad edebilir miyim?’ Hz. Peygamber, cariyeye. ‘Allah nerededir?’ dedi. O da. ‘göktedir’ dedi. Hz. Peygamber. ‘ben kimim?’ dedi. Cariye de, ‘sen Allah’ın elçisisin’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana, ‘onu azad et’ dedi.”3
Allah, insanlara gönderdiği vahye ve Peygamberinin sünnetlerine uymalarını farz kılmıştır. Allah, Kitabı’nda şöyle buyurmuştur:
“Rabbımız, içlerinden onlara senin âyetlerini okuyan, Kitab ve Hikmeti öğreten, onları temizleyen bir Peygamber gönder. Gerçekten sen, aziz ve hakimsin.”4
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Nitekim biz içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab ve Hikmet öğreten, bilmediklerinizi bildiren bir Peygamber gönderdik.”5
Allah şöyle buyurmuştur:
“And olsun ki Allah, içlerinden inananlara âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab ve Hikmeti öğreten bir Peygamber göndermek suretiyle lütufda bulunmuştur. Oysa onlar, bundan önce açık bir sapıklık içerisinde idiler.”6
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ümmîler arasından, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab ve Hikmet’i öğreten bir Peygamber göndermiştir. Oysa onlar bundan önce açık bir sapıklık içerisinde idiler.”7
Allah,
“Allah’ın size verdiği nimeti, Kitab ve Hikmet’ten indirdiği şeyleri anın. Allah, onunla size öğüt verir.”8
buyurmuştur. Allah;
“Allah sana Kitab’ı ve Hikmet’i indirdi. Bilmediğini öğretti. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür.”9
buyurmuştur. Yine Allah,
“(Ey Peygamber’in hanımları,) Allah’ın evlerinizde okunan ayetlerini ve Hikmet’i anın. Şüphesiz Allah latiftir, her şeyden haberdardır.”10
buyurmuştur. Burada Allah, Kitab’ı zikretmiştir, ki O Kur’ân’dır. Hikmet’i de zikretmiştir. Kur’ân ilmine vakıf olanlardan beğendiğim birinden “Hikmet, Hz. Peygamberin sünnetidir.” dediğini işittim. Allah bilir ya, bu onun söylediği gibidir. Çünkü Kur’ân zikredilmiş, Hikmet de ona tâbi kılınmıştır. Allah, insanlara Kitab ve Hikmet’in öğretilmesinin onlara kendi lutfu olduğunu zikretmiştir ki, buna göre, Allah bilir ya, burada Hikmetin, ancak Hz. Peygamberin sünneti olduğu söylenebilir. Çünkü Hikmet, Allah’ın Kitabı ile birlikte zikredilmiştir. Allah, Peygamberi’ne itaati farz kılmış. O’nun emrine insanların kesin olarak uymaları gerektiğini bildirmiştir. Buna göre Allah Kitabı’nda ve Peygamberinin sünnetinde yer almayan bir söz için, “bu farzdır” denilmez. Zira, Allah’ın Peygambere imanı, kendisine imanla birlikte zikrettiğini anlattık.
Hz. Peygamberin sünneti Allah’ın murad ettiği manayı açıklayıcıdır; Kur’ân’ın hükümlerinin umumiliğini ve hususiliğini gösteren bir delildir. Sonra Hikmeti, Kitabıyla birlikte zikretmiş ve onu Kitabına tâbi kılmıştır. Allah, böyle bir şeyi Peygamberi’nden başka hiç kimse için yapmamıştır.
ALLAH KENDİSİNE İTAATLE BİRLİKTE PEYGAMBERE İTAATİ DE FARZ KILMIŞTIR
Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah ve Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, inanan erkek ve kadına, artık işlerinden başka yolu seçmek yaraşmaz. Kim Allah’a ve Peygamberi’ne karşı gelirse, şüphesiz o, açık bir sapıklığa düşmüştür.”11
Yine Allah,
“Ey inananlar, Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Bir şeyde çekişirseniz eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve Peygamber’e bırakın. Bu, daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir.”12
Bazı bilginler, “emir sahipleri”nin, Hz. Peygamber’in gönderdiği askeri birliklerin komutanları olduğunu söylemiştir. Doğrusunu Allah bilir, bize böyle söylendi. Allah bilir ya, bu doğru görünüyor; çünkü Mekke çevresindeki Araplar, birinin emir olmasını tanımıyorlardı ve birbirine emir sıfatıyla boyun eğmekten hoşlanmıyorlardı. Hz. Peygamber’e itaat edip boyun eğince, artık O’ndan başkasına böyle boyun eğmenin uygun olacağını doğru bulmuyorlardı. Onlar, Hz. Peygamber’in, tayin ettiği emir sahiplerine itaatle emredilmişlerdir; fakat bu itaat mutlak bir itaat değildir; belki o, leh ve aleyhlerindeki bazı işlerde şartlı bir itaattir. Bunun içindir ki Allah, “bir şeyde çekişirseniz…” buyurmuştur. Bu, Allah bilir ya, onlar ve kendilerine boyun eğilmesi emredilen kimseler anlaşmazlığa düştüklerinde, demektir. “Onu Allah’a ve Peygamber’e bırakın” sözü de, yine Allah bilir ya, biliyorsanız o konuda Allah’ın ve Peygamberin buyruğuna uyun; bilmiyorsanız, ulaşınca onu Peygamber’e veya sizden Peygamber’e ulaşan kimseye sorun demektir.
Çünkü bu tartışma götürmeyen bir farzdır; zira
“Allah ve Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, inanan erkek ve kadına, işlerinde artık başka bir yolu seçmek yaraşmaz.”13
buyurulmuştur. Hz. Peygamber’den sonra anlaşmazlığa düşen kimseler de o konuda Allah’ın hükmüne, sonra da Peygamberinin hükmüne başvuracaklar. Eğer üzerinde tartıştıkları konuda Kitab ve sünnette açık bir hüküm bulamazlarsa, onu bunlardan birisine kıyas yapacaklardır. Kitabımda bu anlamda olan başka âyetleri de zikrettim.14
Allah şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, dosdoğru olanlar (sıddıklar), şehidler ve iyilerle beraberdirler. Onlar, ne iyi arkadaştırlar.”15
Yine Allah,
“Ey inananlar, Allah’a ve Peygamberi’ne itaat edin.”16
buyurmuştur.
PEYGAMBERE İTAATİ EMREDEN AYETLER
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Sana söz vererek ellerini uzatanlar, ancak Allah’a söz vererek ellerini uzatıyorlar. Allah’ın eli, onların ellerinin üstündedir. Kim verdiği bu sözü bozarsa, ancak kendi aleyhine bozar. Kim Allah’a gerdiği sözde durursa, Allah da ona büyük bir ödül verecektir.”17
Allah,
“Kim Peygamber’e itaat ederse, o, Allah’a itaat etmiştir.”18
buyurmuştur. Bu âyetlerde Allah, insanlara, Hz. Peygamber’e bey’at etmenin kendisine bey’at etmek olduğunu, yine Hz. Peygamber’e itaat etmenin de kendisine itaat etmek olduğunu bildirmiştir. Yine Allah şöyle buyurmuştur:
“Hayır, Rabbına andolsun ki onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle kabul etmedikçe inanmış olmazlar.”19
Bize ulaşan haberlere göre bu âyet, bir toprak konusunda Zübeyr ile muhakeme olan bir şahıs hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber bir gün bu hususta Zübeyr’in lehine karar vermiştir. Bu karar, Hz. Peygamber‘in sünnetine dahil olup hakkında Kur’ân nassı bulunmayan bir konu ile ilgilidir.
Kur’ân, Allah bilir ya, bu söylediğim hususa delalet etmektedir; çünkü o karar, açık bir Kur’ân nassına dayansaydı onlar Kitabın böyle açıkça mevcut olan bir hükmüne boyun eğmedikleri için, mü’min olamazlardı; tam bir teslimiyetle onu kabul etmedikleri için Kur’ân’ın hükmünü reddetmiş olurlardı.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Peygamberi kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın. İçinizden birini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah biliyor. Artık O’nun emrinden uzaklaşıp gidenler, kendilerine bir fitne çarpmasından veya acıklı bir azabın gelmesinden sakınsınlar.”20
Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlar, aralarında hüküm vermek üzere Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıklarında, bir takımı hemen yüz çevirirler. Eğer hak kendilerinden yana ise, boyunları bükerek gelirler. Kalblerinde hastalık mı var, yoksa şüphe mi etmişlerdir? Yahut da Allah’ın ve Peygamberi’nin, kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar, zalimlerin ta kendileridirler. Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamberi’ne çağırıldıkları zaman mü’minlerin sözü ancak “işittik ve itaat ettik” demekten ibarettir. İşte onlar, muradlarına kavuşan kimselerdir. Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse, Allah’tan korkar ve sakınırsa, işte onlar, kurtuluşa eren kimselerdir.”21
Bu âyette Allah, insanlara şunu bildirmiştir: Onların aralarında hükmetmesi için Hz. Peygamber’e çağırılmaları, Allah’ın hükmüne çağırılmaları demektir; çünkü aralarında hüküm veren Hz. Peygamber’dir. Onlar, Hz. Peygamber’in hükmünü kabul ederken, onu, Allah’ın tarzına uyarak kabul etmişlerdir. Yine Allah, onlara bildirmiştir ki, Peygamber’in hükmü O’nun hükmü demektir; çünkü Allah, Peygamber’in hükmüne uymayı farz kılmış, ezeli ilminde geçtiği üzere, O’nu ma’sum ve muvaffak kılmakla mutluluğa erdirmiş, O’nun insanları doğru yola ilettiğine ve Kendi emrine uyduğuna tanıklık etmiştir. Böylece Allah, kullarını Peygamber’e itaata mecbur ederek ve onlara, O’na itaatin Kendisine itaat olduğunu bildirerek, farzını pekiştirmiştir. Kısaca, Allah insanlara hem kendi emrine hem de Peygamberi’nin emrine uymalarını farz kıldığını, Peygamberi’ne itaatin kendisine itaat olduğunu bildirmiştir. Sonra da Yüce Allah, Peygamberinin de kendi emrine uymasının farz olduğunu bildirmiştir.
PEYGAMBERİN KENDİSİNE VAHYEDİLENLERE UYMASININ FARZ KILINlŞI VE HİDAYET REHBERİ OLUŞU
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Sana Rabbinden vahyedilenlere uy. Allah, elbette yaptıklarınızdan haberdardır.”22
Allah
“Sana Rabbinden vahyedilmiş olanlara uy. O’ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden de yüz çevir.”23
buyurmuştur. Yine Allah,
“Sonra biz seni din konusunda bir şeri’at sahibi kıldık: ona uy ve bilmeyenlerin heveslerine uyma.”24 buyurmuştur.
Allah, ezeli ilminde geçtiği üzere, Peygamberine, insanlara karşı O’nu koruyarak lutufta bulunduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey Peygamber, sana Rabbinden indirileni tebliğ et. Bunu yapmazsan O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur.”25
Yüce Allah, emirlerine Peygamberin tam olarak sarıldığına, hem nefsi hem de kendisine uyanlar için hidâyet rehberi olduğuna şehadet etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Sana da böylece, buyruğumuzdan bir Ruh (Kur’ân) vahyettik. Sen Kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık; kullarımızdan dilediklerimizi onunla hidâyete erdiririz. Sen de doğru yola hidâyet edersin.”26
Yine Allah şöyle buyurmuştur:
“Eğer Allah’ın sana nimet ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmak isterdi. Onlar, ancak kendilerini sapıtırlar; sana da bir zarar veremezler. Allah, sana Kitab ve Hikmet’i indirdi ve bilmediklerini öğretti. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür.”27
Bu âyetlerle Allah, Peygamberi’nin de Kendi emrine uymasını farz kıldığını bildirmiş, onun Kendisinden aldığı vahiyleri tebliğ ettiğine ve bizzat onlara uyduğuna şehadet etmiştir. Biz de, Allah’a iman ederek, O’na yakın olmaya çalışmak ve kelamını tasdik ederek, O’na kulluğumuzu arz etmek için Hz. Peygamberin tebliğ görevini yerine getirdiğine şehadet ederiz.
Abdülaziz (b. Muhammed), Muttalib’in azatlısı Amr b. Ebî Amr vasıtasıyla Muttalib b. Hantab’ın Hz. Peygamber’den şöyle rivâyet ettiğini bize haber verdi:
“Allah’ın emrettiği birşeyi bırakmadım. Onu size mutlaka emrettim. Allah’ın yasakladığı birşeyi de bırakmadım. Ondan sizi mutlaka nehyettim.”28
Şâfiî der ki: Allah ezeli ilminde geçtiği üzere ve geri çevrilmez olan kesin hükmüne göre, Hz. Peygamber’e lutuf ve ihsanda bulunarak, O’nu sapıtmak isteyenlere karşı koruduğunu ve onların hiçbir şekilde kendisine zarar veremeyeceklerini bildirmiştir.
Allah. Hz. Peygamber’in “Allah’ın yolu” olan doğru yola hidâyet ettiğine, elçilik görevini yerine getirdiğine ve emirlerine uyduğuna şehadet etmiştir. Ben de zikrettiğim âyetlerde Peygamber’e itaati Allah’ın farz kıldığını ve O’nu desteklediğini anlattım. İşte bütün bunlarda, Hz. Peygamber’in hükmüne teslim olma ve emrine uyma konusunda Allah’ın insanlara karşı hücceti mevcuttur.
Şâfiî der ki: Allah’ın bir hükmü bulunmayan konularda, Peygamber bir sünnet koymuşsa, onu Allah’tan aldığı yetkiyle koymuştur. Allah da, bunu bize,
“Sen de doğru yola hidâyet edersin, Allah’ın yoluna…”29
âyetiyle bildirmiştir.
Hz. Peygamber, Allah’ın Kitabında hüküm bulunan konularda olduğu gibi, hakkında belli bir nass bulunmayan konularda da sünnet koymuştur. Allah, Hz. Peygamber’in koyduğu her sünnete uymamızı zorunlu kılmış, Peygamber’in sünnetine uymanın Kendisine itaat olduğunu, ona uymama konusunda inad etmenin affedilmez derecede büyük günah olduğunu bildirmiştir. Belirttiğim hususlardan ve Hz. Peygamber’in aşağıdaki hadisinden anlaşıldığına göre Allah, O’nun sünnetlerine uyup uymama konusunda insanlar için bir seçenek bırakmamıştır.
Süfyan (b. Uyeyne) [ö. 198], bize Ömer b. Ubeydillah’ın azatlısı Salim Ebu’n-Nadr, Ubeydullah b. Ebi Rafi’ ve babası (Ebu Rafi’) vasıtasıyla Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu haber verdi:
“Koltuğuna oturan ve kendisine benim bir emir veya yasağım gelince, ‘Bilmiyoruz, biz Allah’ın Kitabında ne bulursak ona uyarız.’ diyen birinizle asla karşılaşmayayım.”30
Süfyan (b. Uyeyne), “Bana bu hadisi, Muhammed b. elMünkedir de, Peygamber’den mürsel olarak rivâyet etti.” demiştir. Hadiste (Arapça metinde) geçen “erîke” sözü. “serir” (divan-koltuk) anlamına gelir.
Allah’ın Kitabı ile birlikte hüküm bildiren Hz. Peygamber’in sünnetleri ikiye ayrılır:
a) Kitab’ın açık hükmü bulunan bir konuda Hz. Peygamber, ona Allah’ın indirdiği şekilde uymuştur,
b) Kitab’ın mücmel olan hükmüyle Allah’ın ne murad ettiğini Hz. Peygamber, Allah adına beyan etmiştir. Bu mücmel hükmün bildirdiği farz, umumi ve hususi olma bakımından nasıldır? Kullar, onu nasıl eda edecekler? İşte bunları Hz. Peygamber açıklığa kavuşturmuştur. Hz. Peygamber, her iki durumda da Allah’ın Kitabına uymuştur.
Sünnetlerin üç çeşit olduğunda ilim sahiplerinin ihtilaf ettiklerini bilmiyorum. Bu sünnet çeşitlerinden ikisi üzerinde icma etmişlerdir. Üzerinde icma’ edilen bu iki çeşit sünnet, yekdiğeriyle bir bakıma birleşir, bir bakıma da ayrılır:
a) Allah’ın Kur’ân’da açıkca bildirdiği bir hükmü, Hz. Peygamber aynı şekilde beyan etmiştir.
b) Allah’ın Kur’ân’da mücmel olarak indirdiği bir hükmü Hz. Peygamber, O’nun muradına uygun olarak açıklamıştır.
İşte sünnetin bu iki çeşidi üzerinde bilginler ihtilaf etmemişlerdir.
Sünnetin üçüncü çeşidi de, hakkında Kur’ân’da hiçbir hüküm bulunmayan konularla ilgilidir. Bu tür sünnetle ilgili olarak kimisi şöyle demiştir:
Allah, Hz. Peygamber’e itaati farz kıldığına ve ezeli ilminde geçtiği üzere, O’nu rızasına uygun işlerde muvaffak eylediğine göre, hakkında Kur’ân hükmü bulunmayan konularda, O’na sünnet koyma yetkisini vermiştir. Kimisi de şöyle söylemiştir:
Hz. Peygamber, ancak Kitab’da aslı olan konularda sünnet koymuştur. Nitekim namazların sayılarını ve nasıl kılınacağını, mücmel olan farzın aslına dayanarak açıklamıştır. Alım-satım işleri ve diğer hukuki konularla ilgili sünnetler de böyledir; çünkü Allah,
“Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin…”31
“Allah, alım-satımı helal ve ribayı haram kılmıştır.”32
buyurmuştur. Allah’ın neyi helal ve neyi haram kıldığını, Hz. Peygamber, O’nun adına açıklamıştır. Tıpkı namazı açıkladığı gibi. Kimine göre, Hz. Peygamber’e Allah’tan bir mesaj (elçilik) gelmiştir. Bu itibarla O’nun sünneti Allah’ın emriyle sabit olmuştur.
Kimine göre ise, Hz. Peygamber’in koyduğu her sünnet O’nun kalbine ilham edilmiştir. O’nun Sünneti, Allah tarafından kalbine ilham edilen “Hikmet”tir. Yani kalbine ilham edilen şey, O’nun Sünnetini teşkil etmektedir.
Abdulaziz (b. Muhammad), Amr b. Ebî Amr vasıtasıyla Muttalib’in Hz. Peygamber’den şöyle rivâyet ettiğini bize haber verdi:
“Cebrail benim kalbime, hiç kimsenin rızkını tamamlamadıkça asla ölmeyeceğini ilham etti. Buna göre güzel rızık isteyin.”33
Hz. Peygamber’in kalbine Allah’ın ilham ettiği şey, O’nun sünnetini teşkil etmiştir. Allah’ın zikrettiği Hikmet de odur. Hz. Peygamber’e Kur’ân olarak indirilen şey ise, Allah’ın Kitabını teşkil eder. Bunlardan her biri, kendisine Allah’ın nimetlerinin birer parçası olarak, O’nun dilediği şekilde ve diğer nimetler gibi gelmiştir. Öyle ki bu nimetler bir nimette birleşir ve birbirinin aynı olmayan bazı işlerde de farklılıklar gösterir. Allah’tan başarı ve hatalardan korumasını dileriz.
Durum ne olursa olsun, Allah, Kitabında Peygamber’ine itaati farz kıldığını beyan etmiş, insanlardan hiç birine, bildiği bir işte Hz. Peygamber’e muhalefet etmek için bir mazeret tanımamıştır. Ayrıca Allah, dinleriyle ilgili konularda bütün insanları O’na muhtaç kıldığını belirtmiş ve Kitab’da bildirilen tarzlarla murad ettiği manaları Hz. Peygamber’in sünnetleriyle kendilerine göstererek, onlara huccetini ikame etmiştir. Böylece söylediklerimizi anlayanlar bilsinler ki Hz. Peygamber’in sünneti, ister Kur’ân’da okuduğumuz bir âyetle farz kılınmış bir hükmü açıklasın, isterse Kur’an’da yer almayan bir hükümle ilgili olsun, Allah’ın hükmü ile Peygamberinin hükmü farklı şeyler değildir. Aksine, o da her halükarda bağlayıcıdır.
Dipnotlar:
1 Nisa 4:171
2 Nur 24:62
3 Müslim, el-Mesacid 33
4 Bakara 2:129
5 Bakara 2:151
6 Al-i İmran 3:164
7 Cuma 62:2
8 Bakara 2:231
9 Nisa 4:113
10 Ahzab 33:34
11 Ahzab 33:36
12 Nisa 4:59
13 Ahzab 33:36
14 Tıpkı “Kıble”, “Adl” ve “Misl” konularında anlattığım gibi. Kitabımda başka ayetleri de zikrettim. (Bkz Er-Risale 104-132)
15 Nisa 4:69
16 Enfal 8:20
17 Fetih 48:10
18 Nisa 4:80
19 Nisa 4:65
20 Nur 24:63
21 Nur 24:48-52
22 Ahzab 3:1-2
23 En’am 6:106
24 Casiye 45:18
25 Maide 5:67
26 Şura 42:52
27 Nisa 4:113
28 Hadisi elimizdeki kaynaklarda bu lafız ile bulamadık. Benzer hadisler için: el-Hakim, XI/4; el-Haysemi, IV/71.
29 Şura 42:52-53
30 Ebu Davud, es-Sünne 5, el-İmare 33; et-Tirmizi, el-İlim 10; İbni Mace, el-Mukaddime 2; Ahmed b. Hanbel, II/367, IV/131,132.
31 Nisa 4:29
32 Bakara 2:275
33 Hadisi bu lafzıyla, elimizdeki hadis kaynaklarında bulamadık. Benzer hadisler için bkz.: İbni Mace, et-Ticaret 2; el_hakim, el-Müstedrek II/4.