Peygamber Efendimizin ﷺ neslinden gelen silsileye, Âl-i Muhammed, Âl-i Beyt veya Ehl-i Beyt denilmektedir. Bu mübarek silsile, asırlarca İslama hizmet etmiş, Müslümanların maddi ve manevi önderleri olmuşlardır. Peygamberimizin ﷺ, Ehl-i beyti hakkında bize öğrettiği ve asırlardır bütün ümmetinin özellikle namazlarının sonunda okuduğu şu dua:
“Allah’ım! Tıpkı âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir.”
öyle kabul olmuştur ki, Ehl-i beytin imamları dünyanın her tarafına yayılmış ve asırlarca İslam’a hizmet etmişlerdir. Seyyid Abdülkàdir-i Geylânî, Seyyid Ebu’l-Hasen-i Şâzelî, Seyyid Ahmed-i Bedevî gibi büyük mürşitlerin arkasından, milyonlarca ehli iman gitmiş ve onların yol göstermesiyle dine hizmet etmişlerdir. Bugün dünyada hiçbir nesil bu kadar sağlam bir şecere ve senetlerle birbirine bağlılığı ispat edilmemiştir. Ehl-i beyt, Hazret-i Peygamber’in ﷺ yaşayan birer nümunesi gibi, O’ndan ﷺ gördükleri, öğrendikleri ve duydukları her şeyi eksiksiz günümüze kadar ulaştırmış ve Müslümanlar için tam bir örnek olmuşlardır.
İşte bu milyonlarca seyyitlerin İslam’a hizmetleri ve davalarına bağlılıkları, Hazret-i Muhammed’in ﷺ tebliğ ettiği dinin hak ve hakikat olduğunun göstergesidir. Çünkü onlar, Hz. Muhammed’in ﷺ en yakınlarıdırlar. Eğer yakını oldukları Zat’ın ﷺ davasında en ufak bir şüphe bulunsaydı, bu uğurda bu kadar çaba gösterirler miydi? Elbette ki hayır… Demek, Hazret-i Muhammed’in ﷺ davası haktır. Ve Ehl-i beyt imamları, bu hak davanın izinden giden ve insanlara manevi önderlik yapan bir şecerenin meyveleridir. Allah hepsinden razı olsun.