Bir insanın, yalan bir davayı ortaya koyduğunu düşünelim. Bu yalan davasından dolayı birisi canına kast etse, elinde silah başına dikilse ve öldürmek istese; o yalancı adam davasını inkar edip canını kurtarmak isteyecektir. Hatta belki yalvaracak, yakaracak ve yalancı izzetini de ayaklar altına serecektir.
İşte Peygamberimiz’in ﷺ davasının doğruluğuna yukarıdaki örnekten bakalım. Peygamberimizin ﷺ tebliğ ettiği davası, eğer -haşa- yalan bir dava olsaydı; başına kılıç dayadıkları veya ordusu dağılıp yalnız kaldığı zamanlarda yine davasını haykırır mıydı? Elbette ki haykıramazdı. Peygamberimizin ﷺ bu şekilde yaşadığı pek çok hadise ispat etmiştir ki, O’nun ﷺ davası haktır; içerisinde hilenin zerresi bulunmamaktadır. Bir örneği burada zikredip, konunun izahını “Peygamberimizin Örnek Ahlakı” bölümümüzde “Cesareti” isimli başlığa havale ederiz.
Pek çok sahih hadis kaynağından bize nakledilen meşhur bir hadisedir. Peygamberimiz ﷺ bir sefer esnasında kabilesinden uzak bir yerde dinlenmektedir. Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimseye gözükmeden, Peygamber Efendimizin ﷺ yanına kadar ulaşmayı başarır. Elindeki kılıcı Peygamberimizin ﷺ başının üstünde kaldırıp “Seni benim elimden kim kurtaracak?” diye bağırır. O anda uykudan uyanan Peygamberimiz ﷺ hiçbir tereddüt, endişe ve korku hissetmeden,“Allah!..” diye cevap verir. Sonra da şöyle dua eder: “Allah’ım! dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.” O anda Gavres, ansızın gaibden gelen ve sırtına çarpan bir darbe ile yere yuvarlanır. Bu defa elindeki çok güvendiği kılıncı Hazreti Muhammed’in ﷺ eline geçmiştir. Şimdi sıra O’ndadır ve sorar: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” Gavres pişmandır. “Beni kurtaracak kimse yok!..” der. Aman diler. Efendimiz ﷺ daha birkaç saniye önce canına kasteden düşmanını affeder, gitmesine izin verir.1 İşte cesaret, işte büyüklük!..
- Buhârî, cihad 84; megâzî 31; Müslim, fezâil 13; Hâkim, el-Müstedrek, 3/29. ↩︎